TercihiniYap Forum
    • Kayıt Ol
    • Giriş
    • Arama
    • Kamu Rehber
    • Kategoriler
    • Okunmamış
    • Güncel
    • Popüler
    • Kullanıcılar
    • Gruplar

    Şiirler Űzerine

    DİĞER
    16
    37
    9731
    Daha fazla ileti
    • En eskiden en yeniye
    • En yeniden en eskiye
    • En çok oylanan
    Cevap
    • Yeni başlık oluşturarak cevapla
    Cevaplamak için giriş yapın
    Bu başlık silindi. Sadece başlık düzenleme yetkisi olan kullanıcılar görebilir.
    • kamikaze
      kamikaze Yasaklı Son düzenleyen:

      'Çok'ta kederlenir, 'az'da gülerim
      Ustura ağzında düşüncelerim..
      Deliliktir belki.. bırakın kalsın.

      Doğan her bebeğin hakkı var bende
      Öğütülen benim her değirmende
      Ne sonu, ne ilki...bırakın kalsın.

      Sevdam büyüdükçe dünyam dar olur
      Zamandan çıktığım zamanlar olur
      Ve öyle güzel ki.. bırakın kalsın.

      Saatler ya geri, ya hep ileri
      Kıran yok hileli terazileri
      Umutlar ırakta.. bırakın kalsın.

      On bin'lerle sohbet on bin nafile
      Dönmüyor toprağa giren kafile
      Öfkeler yürekte.. bırakın kalsın

      Ne yarım tam yarım, ne bütün tamam
      Yolcular anlamaz, ben anlatamam
      Tren son durakta.. bırakın kalsın.

      Gelir beni yakar suya düşer kor
      Düşünen baş çekmek, dert çekmekten zor
      Kutsaldır bu yara.. bırakın kalsın.

      Dursun ayazına uyandığın kış
      Dursun ki şevk ile sürsün bu yarış
      Lüzum yok bahara.. bırakın kalsın.

      Yıkılır, yırtılır her kalın perde
      Hesaba çekilir dünya mahşerde
      Yazın şu duvara.. bırakın kalsın.( a.karakoç)

      1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
      • F
        ff Son düzenleyen:

        Ne zaman sokaklarda dolaşsam
        Okul, sinema, sergi
        Kullanıyorlar
        Bendeki eski benleri.
        Kalabalıklarda çoğalıyorum
        Hangisine yetişeyim şaşkın
        Tıpkı onun çizgileri
        Karşıdan gelen şu kadın.
        Bir küçük çocuk
        Yıllarca öncem
        Korkar mı gitsem yanına
        Çocuk, sen bensin desem.
        Üç delikanlı yürüyor
        Bir dört yol ağzında her biri bir yana
        Üçe bölünüyorum
        Yolların her birinde birim gidiyor.
        Biri eve derslerinin başına kitabı açıyorum
        Biri parkta bir sevgili bekliyorum
        Bir yerde çalışıyor üçüncü, okul dönüşü
        Gecenin geç saati işimden dönüyorum.
        Hey durun! diyorum, siz bensiniz, bensiz
        Nereye gidersiniz hey durun:
        Sessizce yürüyorlar benden habersiz
        Durmuyorlar o kadar sesleniyorum. Behçet Necatigil - Heraklitin Suları

        1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
        • ?
          Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

          Nurullah Genç' Siyah Gőzlerine Beni de Gőtűr '

          Daha dokunmadan kurudu irem
          çöllere bir türlü yağamıyorum
          yeni bir koşunun başlangıcında
          biraz deprem sonrası
          biraz şehir hülyası
          bir kalp yangınından geriye kalan
          siyah gözlerine beni de götür
          artık bu yerlere sığamıyorum.

          Pembe uçurtmalar yolladığından beri
          sarardı tiryaki menekşeleri
          sonbaharın tozlu kafeslerinde
          sevgi turnaları yakalıyorum
          turnalar gidiyor;ben kalıyorum
          avareyim,asudeyim,yorgunum
          bilmiyorum neden sana vurgunum
          Erzurum garında banklar üstünde
          uyku tutmuyor karanlıkları
          yitik düşlerimi kovalıyorum
          gölgeler gidiyor;ben kalıyorum.

          Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
          siyah gözlerine beni de götür
          baharın koynundan koparıp sana
          ipek bir mendile sardığım yüreğimle
          şehzade gülleri gönderiyorum
          umutlar kalıyor;ben gidiyorum.

          Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
          kaptanları sorgulayan
          yanından geçen küheylanların
          korku tufanına yakalandığı
          siyah gözlerine beni de götür
          güneş ülkesinden gelen yiğitler
          benzeri olmayan bir dünya kursun
          cellat,ayrılığın boynunu vursun.

          Usul usul intizarı çürüten
          bu hercai diken,bu çılgın arzu
          sürüklüyor imkansız muştuların
          eşiğine gönül vadilerini
          bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
          düşüyorum tanyerine
          ya topla yaralı kırlangıçları
          ya da bu vefasız şarkıyı bitir
          özgürlüğe giden tutsaklar gibi
          siyah gözlerine beni de götür.

          1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
          • piraye
            piraye Son düzenleyen: piraye

            Şükrü Erbaş'ın Ömür Hanım'la Güz Konuşmaları'ndan en sevdiğim kısmı paylaşıyorum.Her okuduğumda ilk defa okuyormuş gibi kapılıyorum o ahenge.
            Tamamını okumanızı tavsiye ederim herkesin kendinden bir parça bulacağı çok nadide cümleler var...

            Susmak yalnızlığın ana dilidir
            Beni konuşmaya zorlama ne olur.
            Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum.
            Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde,
            Kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
            Yalnızım Ömür hanım,
            Geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar gibi,
            Öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...
            Sularım toprağa sızıyor bak.
            Yüzümü geceler örtüyor.
            Binlerce taş saklanıyor içimde.
            Kim kimin derinliğini görebilir,
            Hem hangi gözle?

            1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
            • ?
              Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

              Sezai Karakoç《Mona Roza》

              Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
              Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
              Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
              Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
              Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
              Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
              Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

              Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
              Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun
              Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü
              Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
              Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
              Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
              Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

              Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
              Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar
              Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
              İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
              Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
              Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
              Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa

              Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
              Ve kediler de her gece sürünür yastıklara
              Denizleri bahtiyar eden günler kısalır
              Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
              Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır
              Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
              Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır

              Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
              Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
              Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık
              Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
              Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
              Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
              Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

              Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
              Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
              Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
              İtimat edeceğim şu belalı yağmura
              Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
              Asılmış bir adamın iki eli yağmura
              Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

              Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
              Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye
              Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
              Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
              Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
              Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya
              Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni

              Sana tavus kuşunun içine girdiğini
              En son söz olarak söylemek istiyorum
              İçimde tavusların kaybolduğunu
              Bana da bir çift ak kanat kaldığını
              Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
              İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu
              Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

              Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
              Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
              Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
              Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
              Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
              Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
              Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara..

              1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 2
              • ?
                Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

                Hűseyin Nihal Atsız《Geri Gelen Mektup》

                Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
                Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
                Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
                Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

                Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
                Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
                Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
                Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

                Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
                Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
                Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
                Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
                Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
                Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
                Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
                Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
                Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
                Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

                Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
                Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
                Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
                Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
                Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
                Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
                Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
                Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

                Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
                Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
                Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
                İmkânı bulunsaydı bütün ömre mukabil
                Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
                Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

                Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
                En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
                Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
                Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

                1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
                • ?
                  Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

                  Başlığım çok ıssız kalmış..

                    Cahit Zarifoğlu" Sevmek de Yorulur"
                  

                  Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
                  Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
                  Bir yerde onların yönlerinden
                  alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
                  bulvarların geceye vurdukları
                  çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
                  uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
                  bir sürü alışkanlıklar taşıyan
                  insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında
                  çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
                  başkası sevsin diye en seçkin yerine
                  bir şal gezdirirdi
                  İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla

                  Bir sen varsın hep saçların ağzın
                  Bir merdiven hücresinde
                  uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
                  seni sonsuz gelişinle
                  saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
                  eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
                  uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
                  Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
                  davranılmaz üstünde durulmaz
                  hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem

                  Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
                  durmuş ki bakışın boynun bozgun
                  üstünden bir nehir geçer gibi
                  ya gecedir ondan ya bulanık sudan
                  bir hasta gibi ağrımaktasın

                  Gelişini aldım onu nasıl harcadım
                  Denizden bunalıp okyanusa
                  Selâm çakan vapurun
                  Sevindik adımına birden parka çekildik
                  Ve birden nasıl bayram bıyıklı
                  Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
                  Eğip başını içlerimden gittiğin zaman
                  Uzağa bir yolcuya çıkar gibi

                  Selini üstüme çektin önce
                  camdan bir mektup dolabının
                  üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
                  başını duvara değdirmiş bir benzetişle
                  josef ka benzeri bir bakışındı
                  ya da konuşmayı kesip aman sen
                  öyle bir gittin ki benimle

                  Piknik beni sana verdi önce
                  Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze
                  Eski ellerin
                  Ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin
                  Ve hançerinle zamana saf durmuş
                  Son gidişindir bu

                  Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
                  Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
                  zaten hangisi kavak zürafası değil
                  biri bütün yan odaları bekler
                  kuşkulu geçer camlardan
                  ve bırakır yerini bir koridor bekçisine

                  Haydi sen bütün onlara git benimle
                  Son sigaramdın
                  Gidişin antinikotin
                  Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor
                  Elleri iki çeşit durgun
                  Gerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların
                  Suya inen sesleri

                  Tam şimdi denizinle
                  bir çakıl taşına yaklaşıyor
                  kuma çok yakın bütün kesitlerinle
                  bakıyor ve bunalıyorsun

                  Tam şimdi ipe koşan
                  beni elleriyle alkışlayan
                  ağrıyan bir gün geliyor

                  1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
                  • ?
                    Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

                    Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
                    Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
                    Ayın yıldızların çağlayarak
                    Berrak şelaler yaparak
                    Coşku içinde aktığı
                    Bir yerlerdeydi.

                    Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
                    Adı Ferhat mıydı neydi
                    Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
                    Sadakatten mest oldukları
                    Herbirinin gözlerinde
                    Kaybolur gibi kayar gibi
                    Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
                    Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
                    Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan

                    Yaslan göğsüme sevdiğim
                    Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
                    Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
                    Toprak gibidir
                    Sen ki bulut gibisin
                    Ay gibisin güneş gibi bazen

                    Usul usul inen
                    Yağmur tıpırtılarını
                    Dinler gibi
                    Dalıp gitmiştik
                    Sen konuşuyordun
                    İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
                    Onlar ki konuklarımızdı
                    Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
                    Hepside ezelden tanıdıktı dosttu.
                    Erdem BEYAZIT

                    1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
                    • Harun Resid
                      Harun Resid Son düzenleyen:

                      Yedi güzel adama devam edeyim ben de 🙂

                      Özgürlük menşurum kanatlarımdır
                      Toprağım devletim bayrağım sensin

                      Maddemsin mânamsın varım yoğumsun
                      Ufkumsun yakınım uzağım sensin

                      Göklerim yerlerim dağım denizim
                      Yanım yönüm solum ve sağım sensin

                      Annem babam atam kardeşim yavrum
                      Evim barkım bahçem ve bağım sensin

                      Övüncüm şerefim sözüm şiirim
                      Saklım gizlim köşem bucağım sensin

                      Seslerin kalbimin dudaklarında
                      Zamanım dönemim ve çağım sensin

                      Ümidim cihadım şafağım sende
                      Hicretim menzilim durağım sensin

                      Seninle olmaktır ahdım yeminim
                      Ordum emirim ve otağım sensin

                      M. Akif İNAN

                      Allah has better for me.

                      ? 1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
                      • ?
                        Eski Kullanıcı @Harun Resid Son düzenleyen:

                        @Harun-Resid rasim baba san bir öyküde paylaştın mu tamam dır

                        1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
                        • ?
                          Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

                          Őmer Lűtfi Mete ~Gűlce~

                          Uçurumun kenarındayım Hızır
                          Ulu dilber kalesinin burcunda
                          Muhteşem belaya nazır
                          Topuklarım boşluğun avcunda
                          Derin yar adımı çağırır
                          Dikildim parmaklarımın ucunda
                          Bir gamzelik rüzgâr yetecek
                          Ha itti beni, ha itecek
                          Uçurumun kenarındayım Hızır
                          Civan hazır
                          Divan hazır
                          Ferman hazır
                          Kurban hazır

                          Uçurumun kenarındayım Hızır
                          Güzelliğin zulme çaldığı sınır
                          Başım döner, beynim bulanır
                          El etmez
                          Gel etmez
                          Gülcem uzaktan dolanır
                          Uçurumun kenarındayım Hızır
                          Gülce bir davet
                          Mecaz değil
                          Maraz değil
                          Gülce bir afet
                          Peri değil
                          Huri değil
                          Gülce beyaz sihir
                          Gülce ölümcül naz
                          Buram buram zehir
                          Yar yüzünde infaz

                          Bir gamzelik rüzgâr yetecek
                          Ha itti beni, ha itecek
                          Güzelliğin zulme çaldığı sınır
                          Uçurumun kenarındayım Hızır
                          Ben fakir
                          En hakir
                          Bin taksir
                          Ateşten
                          Kalleşten
                          Mızrakla gürzden
                          Dabbetülarzdan
                          Deccal’dan, yedi düvelden
                          Korku nedir bilmeyen ben
                          Tir tir titriyorum Gülce’den
                          Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
                          Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
                          Saniyeler gözlerimde birer can
                          Her saniyede bir can veriyorum.

                          1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 2
                          • ?
                            Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

                                             《 Attila İlhan-Pia》
                            

                            ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
                            ellerini bir tutsam ölsem
                            böyle uzak uzak seslenmese
                            ben bir şehre geldiğim vakit
                            o başka bir şehre gitmese
                            otelleri bomboş bulmasam
                            içlenip buzlu bir kadeh gibi
                            buğulanıp buğulanıp durmasam
                            ne olur sabaha karşı rıhtımda
                            çocuklar pia'yı görseler
                            bana haber salsalar bilsem
                            içimi büsbütün yıldız basar
                            bir hançer gibi çıkıp giderdim

                            ben bir şehre geldiğim vakit
                            o başka bir şehre gitmese
                            singapur yolunda demeseler
                            bana bunu yapmasalar yorgunum
                            üstelik parasızım pasaportsuzum
                            ne olur sabaha karşı rıhtımda
                            seslendiğini duysam pia'nın
                            sırtında yoksul bir yağmurluk
                            çocuk gözleri büyük büyük
                            üşümüş ürpermiş soluk
                            ellerini tutabilsem pia'nın
                            ölsem eksiksiz ölürdüm

                            1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
                            • Agor
                              Agor Son düzenleyen:

                              Bahri Hazer

                              Ufuklardan ufuklara
                              ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
                              Hazer rüzgârların dilini konuşıyor balam,
                              konuşup coşuyordu!
                              Kim demiş "çört vazmi!"
                              Hazer ölü bir göle benzer!
                              Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
                              Hazerde dost gezer, e.....y!..
                              düşman gezer!

                              Dalga bir dağdır
                              kayık bir geyik!
                              Dalga bir kuyu
                              kayık bir kova!
                              Çıkıyor kayık
                              iniyor kayık,
                              devrilen
                              bir atın
                              sırtından inip,
                              şahlanan
                              bir ata
                              biniyor kayık!

                              Ve Türkmen kayıkçı
                              dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
                              Başında kocaman kara bir papak;
                              bu papak değil:
                              tüylü bir koyunu karnından yarıp
                              geçirmiş başına!
                              Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!

                              Çıkıyor kayık
                              iniyor kayık

                              Ve kayıkçı
                              "Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi
                              dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
                              fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!
                              O da bir Buda heykelinin
                              taştan sükûnu gibi kendinden emin
                              dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.

                              Bakmıyor
                              kayığa
                              sarılan
                              sulara!
                              Bakmıyor
                              çatlayıp
                              yarılan
                              sulara!

                              Çıkıyor kayık
                              iniyor kayık,
                              devrilen
                              bir atın
                              sırtından inip
                              şahlanan
                              bir ata
                              biniyor kayık!

                              • Yaman esiyor be karayel yaman!
                                Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
                                Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!

                              • Aldırma anam ne çıkar?
                                Ne çıkar
                                kudurtsun
                                karayel
                                suları,
                                Hazerde doğanın
                                Hazerdir mezarı!

                              Çıkıyor kayık
                              iniyor kayık
                              çıkıyor ka...
                              iniyor ka...
                              Çık...
                              in...
                              çık...

                              Bu şiirin peşine de şu şarkı güzel gidiyor, hele 1 duble rakı veyahut da sevenine sek vodka ile...
                              https://www.youtube.com/watch?v=e9xEPWWfqPc

                              Her şey hak ettiğiniz gibi olsun...

                              1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
                              • ?
                                Eski Kullanıcı Son düzenleyen:

                                 William Shakespeare ~ 66. Sone
                                

                                Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
                                Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
                                Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
                                Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
                                Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
                                O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
                                Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
                                Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
                                Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
                                Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
                                Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
                                Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
                                Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
                                Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

                                1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
                                • A
                                  atanamayanörtmen Son düzenleyen:

                                  ''Değme etrak ne bilsin gam-ı aşkı Adli

                                  Sırr-ı aşk anlamaya hallice idrak gerek''

                                  Türkçesiyle, ''Türkler ne anlar aşktan Adli / Aşkın sırrını anlamaya epeyce akıl gerek''

                                  1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
                                  • H
                                    huzuri Son düzenleyen:

                                    Yağsın nesi varsa kâinatın…
                                    Lâkin bu derin sükût dinsin!…

                                    1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 0
                                    • aliveli
                                      aliveli Yasaklı Son düzenleyen:

                                      Mutluluğun Resmi

                                      Kokusu buram buram tüten
                                      Limanda simit satan çocuklar
                                      Martıların telaşı bambaşka
                                      İşçiler gözler yolunu.
                                      İnebilseydin o vapurdan
                                      Ayağında Varna’nın tozu
                                      Yüreğinde ince bir sızı.
                                      Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
                                      hasretle kucaklayabilseydim
                                      seninle, bir daha.
                                      Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
                                      Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
                                      Yapardım mutluluğun resmini
                                      Başında delikanlı şapkan,
                                      kolların sıvalı, kavgaya hazır
                                      Bahriyeli adımlarla düşüp yola
                                      Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
                                      İlk karşılaştığımız yere
                                      Ve bir acı kahvemi içseydin.
                                      Anlatsaydık
                                      o günlerden, geçmişten, gelecekten,
                                      Ne günler biterdi,
                                      Ne geceler...
                                      Dinerdi tüm acılar seninle
                                      Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
                                      Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
                                      bir baştan bir başa.
                                      Yattığımız yerler müze olmuş,
                                      Sürgün şehirler cennet.

                                      İşte o zaman Nazım,
                                      Yapardım mutluluğun resmini
                                      Buna da ne tuval yeterdi;
                                      ne boya...

                                      Abidin Dino

                                      1 Cevap Son cevap Cevap Alıntı 1
                                      • 1
                                      • 2
                                      • 2 / 2
                                      • İlk ileti
                                        Son ileti