Benim kıyısında saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı.
Şükrü Erbaş
Benim kıyısında saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı.
Şükrü Erbaş
Bir gün anlarsın beni neden suskunum
Dünya içimde konuşurken böyle
Bedenimi aşıyor yorgunluğum
Karşında oturduğum masalardan dökülüp saçılıyor
Bu öyle bir çığlık ki, susuşlar kalıyor geride
Ondan öte her söz bir saçmalığı büyütüyor.
Ahmet Erhan
Kimsenin sevinci kimseye bir şey demiyor
Kimseler duymuyor başkasının hüznünü..
Herkesin kendi rüzgârıyla üşüdüğü bu yerde
Yalnızlığa çarpa çarpa tarazlandı bedenim
Yüreğim kırk kilitli hayal odası...
Ağzından lokma yediğim çocuk
Şimdi bir uzun yağmur bulanık caddelerde
Güneş uzak dünyaların sıcak konuğu
Şimdi evlerin alnında akşamın perçemi
Yüzlerde gölgelerin derin oyunu
Çekiyor perdelerini üstümüze zaman..
Kirpiklerinin beşiğinde uyuduğum çocuk
Yanımda olsaydın keşke, düşseydi
Yüreğimin avcuna gözlerinin ışığı
Yaz suları gibi iplik iplik
Akardım, arınırdım, çoğalırdım...
Daracık saksılarda bir kök dağ nergisi
Tıkana tıkana tükeniyorum nicedir
Gamzelerinin çukurunda boğulduğum çocuk
Bir yudum su! Ağzının buğulu pınarından..
Şükrü Erbaş
Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.
Kendimi herhangi bir yere ait hissetmiyorum.
Ne bir şehre, ne bir ülkeye, ne de dünyaya.
Yeryüzüne susmaya gelenler sınıfındanım.
Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak,insan kalarak.
Ataol Behramoğlu
Hayatın devraldığı
sessiz bir özsudur acı
birikir yüreğinin kıvrımlarında
ve ağar gözlerine ağır ağır
Bulutlar yere inmiştir artık
ya da gurbettesindir
Unutma
Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma
Her sayfası kederle kararan
bir hüzün defterine döner günler
ve her sabah 'merhaba hüzün'
'merhaba yalnızlık'
diyerek başlarsın hayata
Ama hayat bağışlamayacaktır seni
Unutma
Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Serüvenlerin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
Ahmet Telli
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
İçinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi yasa
Bir beşikle bir darağacını
Aynı ağaçtan, ne adına varedebilir?
Kim bilir... Belki uzak bir günde, büsbütün başka insanlar olarak tekrar karşılaşırız ve belki gülüşerek birbirimize ellerimizi uzatırız.
Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var
Dünyada barış, insanda iyi niyet olmalı.
Sesimizi duyurmaya çalışırken, verdiğimiz emeklerin meyvesini almak için uğraşırken, hangimizin ne gibi sıkıntıları, ne gibi umutları olduğunu bilmeden (aslında bilip de duymamazlıktan gelen) destek olmak yerine "ha 50 alım olmuş ha 200, arada fark yok ki" cümlesini kuranları Allaha havale ediyorum.
Herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.
Şükrü Erbaş
Bilmek için yaşamak gerek, yaşamak için cesaret.
Gönlümün kaydığı bütün dinginliklerin, ruhumu parçalayan sivri köşeleri var.
Belki de başımı alıp gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı.
Kocaman bir demet karanfil oluyoruz
Şu üstümdeki boşluk kadar
Bir demet
...
Edip Cansever
Hiçbir şeyin değişmeyeceği umutsuzluğuna kapıldığım kısa anlar kadar korkunç ve umutsuz anlar tanımıyorum.
Kederi ezber ede ede büyüyen bir çocuğun olgunluğudur gülüşüm.
Bir incelik gösterin, incinmesin yüreğim..