Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
...
Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları
...
Ahmet Telli -
...
Yetmediyse anlatmaya haykıran yürek sesim,
Yetmeyecektir tükenmeye yüz tutmuş nefesim.
Kayboldum, kör oldum, göremiyorum gayrısını
Ey vuslat ! dehr içinde parla ki bileyim; neredesin? -
"Bana diyorlar ki; ikinci bir Mihriban daha olur mu? Olmaz yavrum, bir kişiye yıldırım iki defa düşmez."
Abdurrahim Karakoç -
@1903bjk kuzum sen geri mi geldin, bir ara yasaklı görmüştüm seni
-
@accosator
Evet geri geldim:) geçici bi uzaklaşmaydı:) -
...
Her sabah uyandığı gibi uyanmıştı. Saçları darmadağın, gözleri halkalanmış, yıllardır her sabah olduğu gibi ısıtıcının düğmesine basıp kahve yapmadan evvel yüzünü yıkamaya gitmişti. Cebine koyduğu sigarasını yaktı, yıkadığı yüzünü kuruladıktan sonra. Mutfağa dönüp kahvesini hazırlayıp bir bahar sabahını solumaya balkonuna çıkıp oturdu. Karşısında yıllardır boş olan sandalyeye baktı, sehpasında duran yıllar öncesinden kalma bir kitap. Hava serince, seneler evvelinden kalma bir atkıyı -biraz solmuş artık gece mavisinden uzaklaşmış rengi- boynuna sardı. Bir boğumunu burnuna kadar çekti. Soluduğu çiğ bir sabah kokusuydu uzunca süredir. Yine de anımsamaya çalıştı, yapamadı. Belki duyumsarım diyerek, her sabah, bir öncekinden daha suratsızca, aksice sehpadaki kitabı aldı eline, altı çizili cümlelere göz attı. Sonra defterini aldı, son yaprağıydı, mürekkebini akşam tamamladığı kalemiyle tarih attı. Artık rutinleşmiş bir cümleyi karaladı sayfanın ortasına. Ondan evvelki tüm yapraklarda da aynı cümleler.. Aynı girizgâh ve aynı veda ile dudaklarını büktü. Bir ürperti duydu. Bu kez geldi mi almaya beni diye geçirdi içinden. Kim söylemişti hatırlamıyordu ama yıllar önce birisi ürperdinse; "Azrail geçti içinden." demişti.Uzunca zamandır beklemeye başlamıştı, yaşlanmıştı, artık kahvesini yudumlarken elleri titriyordu. Sigara içerken daha çok öksürüyor, elleri de artık biraz üşüyordu.
...
Yine kahvaltı yapmamış, giyinmiş, dışarı çıkmıştı. Artık sigara saramıyordu. Yolda büfeden senelerdir değiştirmediği sigarasını aldı. Büfeci sormadan vermiş, o da aynı banknotu uzatmıştı. Parka gitti oturdu. Köpekler geldi yanına yine. Onları, onun gibi sevmeye çalıştı. Gözlerindeki sevinci gördükçe zamanda yolculuk ediyordu her gün bu şekilde. Sonra bir sigara yaktı, öksürük tuttu ilk nefeste. Çok öksürüyorsun herif diye söylendi kendi kendine. Kalktı oradan, sadık dostu köpekler eve kadar eşlik ediyordu ona. Evine kadar bıraktılar, onları son kez sevip evine girdi. Daha çok titriyordu elleri, anahtarı zor da olsa sokup, kilidi açtı. Kapısını hep kendisi açıyordu. Hiç zile basıp da kapıda beklememişti. Bekletilmemişti, belki de kendisini avutuyordu. Artık beklemiyordu. Ne geleni, ne de gidecek olanı..
...
Aynı saatte koydu çayını, demlerken sudan evvel çayı atmaya yeltenince eli, yanlış diye söylenip sabrediyordu suyun kaynaması için. Sonra çayını alıp çalışma masasına döndü, yıllardır düzeni değişmeyen masada bir fotoğraf. Bakma bana öyle diyerek huysuzlandı. Yine çevirdi fotoğrafın arkasını. Oraya yapıştırdığı notlara baktı. Bir çiçek kağıt. Ortasında bir tebessüm. İki nokta ve bir kapanan parantez. Yıllar anlamları değiştirmişti. Artık kullanılmıyordu bu işaretler ama onun için anlamı zaten hep daha fazlası olmuştu. Hiç değişmemiş, hep çerçevenin ön yüzündeki kadar muzip kalmıştı. Sonra geri çevirdi. Yine kızamamış, küsememişti. Çünkü hatırlamış, yine biraz hüzünlenmişti. Kalktı, pikaba bir plak koydu. Yıllardır her gün bir kez dinler, sen de yanıldın be cancağzım derdi. Çalışamadan masadan kalkmış, cam kenarındaki sallanan sandalyesine oturmuş, şehrin kararan silüetine bakmaya başlamıştı. Gözünü kapayıp son kalan görüntüleri çağırmaya çalıştı. Hafızasına yıllarca öfkelenmiş, unutmuyor diye kızmıştı. Şimdi ise hatırlayamıyor diye öfkeleniyordu. Aslında hep öfkeleniyordu. Kızacak bir şeyler buluyordu hep. Ah çocuk ah diye geçirdi içinden, rüzgar esti, gök gürledi. Yanıt gecikmemişti. Balkona çıktı, hasret giderdi...
...
-
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dır
Kerem'dir
ve Keloğlan'dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, «Yûnusû biçâredir
baştan ayağa yâredir,»
ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakterişip :
«—Gayrık yeter!...»
demesinler.
Ve bir kerre dediler mi :
«İsrafil surunu urur
mahlukat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
«Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...»
(NAZIM HİKMET) -
Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.
Tolstoy
-
Yerleşik hayata gectigimizden beri çitlerle çevrili evcillestirme alanlarına hapsedildik. Yabancı olanlar çitlerin dışında kaldı. Çitlerin içine sadece evcillestirebildiklrimizi aldık. Doğa ve doğamiz, yabancılar çitin dışında kalanlar. Bazen çitleri ihlal ediyor ve kendimizle bir yabancı olarak karşılaşıyoruz. Ama bu tekinsiz karşılaşmalardır. Korkuyoruz, kendimizden korkuyoruz. Artık yeryüzüne doğrudan değil bir perdenin arkasından bakıyoruz. Yeryüzünün yabani bakışını imge perdesinde yakalayıp evcilleştiriyoruz. Ama evcilleştirilen biziz kafeslerde, kapalı sitelerde yetistiriliyoruz. Unutmayın evcilleştirilenler de yabanileşebilir bazen...
-
...
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
Yarım kalan bir şiir belki de.
...
Ahmet Telli. -
.....
"Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık sarkı dinlemek değil,
Sarkı söylemek istiyorum."Nazım Hikmet
-
...
Çok şey yaptığında, mesela çok güldüğünde, çok sustuğunda, çok dokunduğunda birisine, çok anlattığında belki; hiçbir şey yapmıyormuş gibi görünür insan. Çok gülüyorsan ağlamaların anlamlıdır, çok susuyorsan konuşmaların. Çok konuşuyorsan da susmaların anlatır aslında asıl anlatmak istediklerini. Ancak kimsenin suskunluğunu dinleyecek sabrı olmayacaktır. Çok doldurduğunda, bir evi, bir odayı, bir hayatı ancak yokluğunda anlaşılır geride bıraktığın boşluk ve sen doldurduğun yerlerde bırakırsın oralara ne koydunsa koparıp kendinden. Ondandır ki fedakâr insanların ruhu gediklerle doludur. Silah olmuş dillerden fırlatılmış sözler delikler açmıştır. Makul gerekçeli ihanetler, çekip gidişler, görmezden gelişler yangınlar çıkarmış yakarak tüketmiştir asırlık taşlarını. Bu yüzden ruhu bir kalenin burçları gibi kum kum dökülür, surları gibi delik deşik, kapısı gibi çürümeye yüz tutmuştur. Yine de bir ışık bekler yüreği. Bir fenere pervaneliği umar. Teslimdir yangınlarda ısınmaya, sonunda yanmak da olsa,
Bundandır dönüp durması, alevler ortasında.
Çünkü dargınlığı yüreğini kundaklayanlaradır, yangına ve alevlere değil....
-
"cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız insan" lar
-
"Alnında yazılı olanın başına gelmesini bekliyordu."
Yaban Muzu -
José Mauro De Vasconcelos -
. . . . . . . .
-
Afrin Şehidi Bilal Akpınar'ın vasiyeti;
Kardeşim, senden ricamdır bana bir şey olana kadar sende saklı kalsın. Kardeşim bu savaş haç ile hilalin, imanla inkarının, hak ile batılın, küfür ile tevhidin savaşıdır. O yüzden anneme, babama, kardeşime Nur'a söyleyin üzülmesinler kesinlikle. Hayatlarının geri kalanını rahat geçirsinler anneme o istediği evi alsınlar. Dua etsin arada bir üzülmekle hayatını bitirmesin.
Babam da, Beyza da haklarını halel etsin üzülmesinler.
Nur'a söyleyin ben ona doyamadım. Ama eğer gidersem hakkını helal etsin. Üzülmesin öbür tarafta birbirimize kavuşacağız inşallah. Beraber planladığımız gezilecek yerleri gezsin, benim yazımı tutmakla ömür geçirmesin. Aileme iyi baksın. Beni Safranbolu'ya gömsünler kardeşim.
Babamlara söyleyin devletin bağladığı aylığın yüzde 10'u yine Zehra teyzenin oraya versinler. Hakkınızı halel edin.
30 Ocak 2018
Yaktınız ciğerimizi.Yaktınız.. -
Her insan bir denizdir ve her insanın payına düşen yıldırımlar vardır. Bu; kimi zaman aşk, kimi zaman tutku, kimi zaman hasret, kimi zaman umut, kimi zaman öfke, kimi zaman da acılarımızdır.
-
Bulut geçti gözyaşları kaldı çimende / Gül rengi şarap icilmez mi böyle günde/ seher yeli eser yirtar eteğini gülün/ Güle baktıkça çirpinir yüreği bülbülün/ Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye/ Kimse bilmez, kimse bilmez...
-
"Farkındalık"
Toplumun dayattığı kurallardan, kalıplardan, yüklediği rollerden arınıp kendimi bulmaya çalışırken cebimde taşıdığım anahtar kelimem.İç yolculuğumun pusulası, ruhuma açılan pencerem.
Ve evet,
Şu an tam zamanı.
Maddi alemin aldatıcı uykusundan uyanıp, varoluşun sırrına uyanmayı denemek icin hazırlan.
Hep gerçek sandın;fakat,
Dünya bir illüzyondu,
Kandırıldın.
Yıllardır sana anlatılan masalları dinledin,
Uyutuldun.
Kontrol hep başkasındaydı,
Savruldun.
"Kendinden bihaber"
"Anlatılanlara inanarak"
"Gerçek sanarak"Şimdi!
Aç gözlerini,
Kabuğunu kır,
Dışarıya çık,
Zihnini unut, kalbini hatırla.
Sezgilerin rehberin olsun, hakikatini kesfet.
Öz'üne sarıl.
Adımlarını hisset,
Aldığın nefesi,
Teninde rüzgarı,
Çimenin kokusunu,
Kelebeğin kanat çırpışını,
Varlığını,
Hisset..
Unutma,
Bu dünyanın " başrol oyuncusu" sensin. -
İnsanın yüreğindeki ağırlık, duymayı dileyipte duydukları arasındaki mesafe kadar beter. Rüzgar en sert dilediklerinden eser de duramazsın karşısında. Duramazsın da deniz büyütürsün içinde, martılar üzerinde kanatları avaz avaz sessiz bir sözleşme gibi bilmeden.
Kederin pusulan olursa eğer fırtınalar edinirsin hoyratlığı çizgilerinde iz bırakan. Kırdıkların girdabın olur, çıkamazsın kısır döngüden, göremezsin uzanan ellerin narinliğini kor olur istesende tutamazsın. Bir alçalır bir yükselir de taşar zaman zaman akar cizgilerinden yolunu bulur. Sessizce süzülür kelimeler sus olur ağırlaşır... ağırlaşır... ağırlığıyla çeker diplere göremezsin firuzanlığı. O zaman anlarsın dilediklerinden ötesi alamaz kadrandan kederi.
Ne zaman diner fırtına ne-za-man...Çırpın, didin, düş, kalk...
Bilirim yine benim kendimi bir sinek kuşunun bedenine hapseden...Yarım vuruşluk notalarda kalbim, saniyelik tekrarlanır çırpınışlarım yinede iğne ucu kadar hayatımın tadı...
Yapabildiği kadar dingin, yapamadığı kadar gücenik...