Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
@accosator sansa ihtiyacım var cünku kıza derdimi anlatamadım ki
-
“Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İnsan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz.”
-
mesel bu işte : yanlış insanlara güvendik ........................ötesi yok
-
Geri gelir mi bir daha kaygıyla, stresle geçen yaşayamadığım bu güzel gençlik yıllarım ?
-
https://youtu.be/fDj7LUj-UwA dinle dinlede efkara gel
-
"...Ve kendine soruyorsun: nerede hayallerin? Ve başını sallıyor, şöyle diyor: Yıllar ne çabuk geçiyor! Ve yine soruyor kendine: Ne yaptın bunca yılı? En iyi zamanlarını nereye sakladın? Yaşadın mı yaşamadın mı? Baksana, diyor kendine, baksana, yeryüzü nasıl soğuyor. Daha yıllar geçecek ve peşinden kasvetli yalnızlık gelecek, bastonlu, titrek yaşlılık gelecek, peşinden de sıkıntı ve bunaltı. Fantastik dünyan ağaracak, donacak, hayallerin kaybolacak ve ağaçlardan düşen sarı yapraklar gibi dökülecek… Sonuçta hüzünle yalnız kalır insan, tam anlamıyla yalnız ve hatta yazıklanacak bir şey bile olmaz- hiç tam olarak hiç. Çünkü kaybolup giden her şey, her şey hiçtir, aptalca, yuvarlak sıfır, yalnızca hayaldir!"
Dostoyevski/Beyaz Geceler
-
Şu yalan dünyanın sonu hiç imiş, Akşam gelip konan sabah göç imiş
Pir Sultan Abdal
-
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.“ -
Biz bu şafak vaktinin neresindeyiz
öyle bir umut gibi gelip geçecek
yalnızım, yalnızsın, bize kim gülümseyecek?EDIP CANSEVER
-
" İnsan, bir damla kan ve bin endişe. "
Sadi Şirazi
-
...
Yirmi dört demirle çevrili bir kafeste almıştı ilk nefesi. Bir evin solunda buluvermişti kendisini bu dünyaya atıldığında ve orada söylemişti ilk türkülerini usulca. Cam kenarı konunca kafesi bakardı doyasıya maviliklere ve umudu daimdi bir gün izlediği diğerleri gibi semada kanat çırparak uçabileceğine. Her sabaha şen türkülerle başlar, her günü hüzünle uğurlardı sesinde sakladığı. Şen türküler kadar hüzünlü türküleri de vardı bülbülün ve ikisini de söylerken düşünmezdi kim ne der diye. Durduğu mavi eşikte bir dal uzandı penceresine bir gün. Dal kızıldı, dal yeşil. Dal umuttu ve inanç; özgür maviliklere dair. Sardı sonra dal kafesini çepeçevre. Sarmaşık gülüydü bu usulca uzanan pencereden bülbüle. Bazen ürkek pençesini uzatırdı güle daha dikenleri yok sandığı vakitlerde. Sanırdı ki acıtacak katı elleriyle tutunmaya çalışırken gülü. Sanırdı ki gagası dokundukça açılmayacak gonca döne döne ve evrilmeyecek yediverenlere. Acımazdı ki canı nereden bilsin ölümdür aslında meftun olmak dikene. Karanlığındaki goncayı gün sanar sevinirdi, artık gecelerim kapkara değil derdi kendi kendine. Yalnızlığına ortak bir yaren, batan günü uğurlamaya bir nefes olacak diye ummuştu o kadar. Gülün kızıllığını acısından bildi. Gülün yüreğinden sızar sandı rengi, ondan böyle kızıl zannetti. Bülbül şakıdıkça türkülerini, anlattıkça öykülerini açıldı gül, günlerle yarışırcasına. Biri kanat açmak isterdi maviliklere bu öykülerin sonunda, biri türkülere tutunup da uzanayım derdi düşpare maviliğe. Küserdi bazen gül. Solardı bazen hatta susuz kalırdı da. Bülbül gözünden akıttığı damlalarla sulardı toprağını gülün, yeniden açılana dek nida ederdi ikisini de yaratana. Açılsın da yeniden sürsün mavi düşleri diye. Gül uyur, bülbül dualar ederdi dili döndüğünce bu yolculuğu başlatana, muhabbet kapısını açmış olana. On sekiz bin kapı vardı birlikte geçeceklerdi elbet bunca güzellikler arasında. Gül açıldıkça yapraklarını taşıyamaz oldu sonra. Taşıyamadıkça girdi kafesin içine, sardı bülbülü çepeçevre. Sakınırdı dikenlerini bülbülden, derdi ki hissederim canının acısını dayanamam. Ne vakit acıtsam bilmeden canını, Hak'tan niyazım senden alıp bana vermesidir. Sen hep şen türkülerini söyleyesin ey bülbül! Ben seni nerede olsa dinlerim.
Birlikte açacak ve uçacaklardı kafesi yıkıp bir gün sonsuz maviliğe. Bülbül kararlı idi onunla çıkacaktı göklere. Gül olanca varlığı ile sarıldı bülbüle. Birlikte yükselirler iken göğe, dikenlerini batırdı bülbülün her zerresine. Bülbül kana boyalı, kızıldı artık en az gül kadar. Bir kez yıktılar kafesi, bir kez açtılar kanatlarını göğe. bir kez yara bere içinde, bin kez düştüler sanki yere.
Gül kopamamıştı dalından. Gül bırakamamıştı kendisine bile batan dikenlerini. Onu açtıran bülbülün damlaları olsa da, sandı ki onu var eden o dikenlerdi. Bülbül son mecali ile gülün yapraklarından dikenleri temizledi yaralı ağzı ile. Dayanamadı tek tek topladı ne varsa gülün yaralı yüreğinde. Diline batanları yuttu gömdü yüreğinin en derinine. Her nefes alışında batacak bir öykü sakladı içinde bir yerlerde ve ahını taşıyamayıp da kapadı kendisini kafesten de karanlık bir yere.
Gül; -düzenli bahçelerin gülü- baykuşa döndü yüzünü. Kemine aldırmadan dinledi şer sözünü. Düzeni uğruna karanlığa teslim etti özünü.
Bülbül'ün artık figanı yok. Sustu türküleri ve bıraktı düşlemeyi, umut etmeyi mavilikleri. Ölmedi belki ama aksak ritm ömründe karanlığa müebbet aldı. Kimliği yoksa da hüküm giydi mavilikler yerine ve türküleri yarım kaldı.
.../ "Sarardı yeşil yaprak, dal koptu fidan düştü.
Baykuşa çifte yalı, bülbüle zindan düştü."Nurullah Genç - Yağmur /
... -
Çocuktum. Anneme, "ağaca çıkacağım, yardım et" dedim. "Başkasının çıkardığı yerden inemezsin, düşersin" dedi.
Bunu hiç unutmadım.A.Şeriati
-
Daha son sözü söylemedi hayat
Belki yarınlar, mutlu sonlar var
Yeniden başlamak yorar insanı ama
Sonunda kavuşmak mutlu olmak var...Nazım Hikmet
-
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açarYağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başakSeninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.Ben bir şarkı, ben bir türküyüm
Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm
Beni bir azizin nefesi uçurur
İçimde Allah'ın elleri durur
Cici ayaklarım iplikle bağlı
Ben onun sılası kendimin gurbetiyimSineklerin kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak
Kadınlar sansa da yaşadığını
Şarkısız kaldıkça yaşayamayacak
Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatırAkşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlarda esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmezsen.Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık.
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi…
Sana da Mona Roza, taş bebeği bıraktık;
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi…
Senin hatıran kadar büyük, yeri karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık.Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapuru kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara;
Onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara…Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat on ikidir, söndü lambalar
Uyu da turnalar gelsin Rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. -
...
Geceler; yalnızlığı vahşi olanlar için daha karanlık. Yara aldıkça, dik durabilenler içinse daha vahşi. Vahşet ruh parçalandıkça artıyor. O yüzden barbar bir hayvan kavmi yok. O yüzden en vahşi canlı insan. Yaralayan ve yalnız bırakan. Gün geceye kolay varıyor da asfalt ile beraber saat de donuyor ağaçlar yapraklarını döktükçe. O ağaçlarda kalan son yaprak kadar direngen yalnızlığımız; mağrur ve kibirli. Ya da diken diken yaprak dökmeyen çamlar kadar katı ve saldırgan. Soğuk. Dal titremez lakin kök üşür. Karsız, parlak gecelerde yıldızları sayarız ve anlarız yalnız olan onlar değil, yalnızlığımız.
ve böyle bir yalnız gecede, yalnız odana, yalnız bir sokak lambasının turuncu ışığı sızıyor. Belki güneşten daha anlamlı, belki masa lambanı damla damla nemlendiren kahvenin buğusu kadar anlamsız. Fısıldıyor usulca bir ses karanlığın içinde, sanki duvarın hemen dibinde, Sigara kokuyor odan. Dışardan gireni geri kaçıracak kadar dumana bürümüşsün, neden? O dumanın ardında neyi gizliyorsun? Gözyaşlarını, korkularını, bitip tükenmez umutlarını mı? Yak bir tane daha. O küllüğü boşalt, kahveni soğutmuşsun yine, iyi bakmıyorsun kendine.
Sonra bir kitap aldı eline, bir yaprak araladı ve okumaya başladı, biraz genzinden gelen, biraz çocuk, biraz buğulu sesiyle;
Bir köy kadınının hikayesinden, ölmek üzere olan bir ananın öldüğünü bilmediği gelinine hediyesinden bahsetti. Uyumuşum. Belki de hiç uyanmamalıydım o andan sonra. Hiç yaşamamalıydım belki de, bilmiyorum.
Sus dedim, sesini bir kez duymak istedim, Bir dolma kalemin bir kağıdı yırtarcasına çıkardığı ince hışırtılar gibi yazacağın herhangi bir satırda. Sustu. Dağlara mı çıktı? Pencereyi açmadan nasıl da kaçtı, kendi çevrelediği bahçem yüreğimden.
En naif ellerde yitiyordu yüreklerimiz. En sevgililerde yok oluyorduk damla damla. Bilmeliydik oysa bulutlar yeniden bırakmak için yere, alırdı seni içine. Düşmekten miydi acımız, ayrılmaktan mı buluttan yoksa, bilemeden düştük. Düşünce sıçradık etrafımıza daha ufak damlalar olarak. Bir iken bin parça yalnız kaldık.
Güneş sızmış bu kez, sabah olmuş. Uyanma vakti, herkesin içinde, herkesleşilen bir güne daha uyanma vakti. Günaydın maskeli balo, en fiyakalı lacivertimle ben geldim. En süslü, en açık tonlu siyahınla karşıla beni.
Çünkü ben, çıktım benden yola. Benden geliyorum sana. Ben beni hatırlayamayacak kadar uzağa götüreceksen beni, haydi çıkalım yollara....
-
“Bazen Allah kurtarır,
sen ayrılık sanırsın.” -
...
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç
Özdemir Asaf
https://youtu.be/GUVT1NZtZPo -
Ben,kendim bir de Accos
Üçümüz
Heybemizde Ay, Güneş ve yığınla yıldızla
Yollara düşeceğiz peşimiz sıra alaca
Bulutlarla
Bir gök bulacağız kendimize gönlümüzce
Süsleyeceğimiz
Bir gün... -
Düşlerimi düşürdüm. Ne kötü ki şiir yazmak bile gelmiyor içimden. Öyle işte..
-
“Bir insanın bağışıklık sistemi iyi çalışıyorsa karoten denen bir pigment yaratıyor. Karoten havuçta ve domateste bulunan pigment. Karoten bizim yüzümüze havuç rengini veriyor. Eğer immün (bağışıklık) sisteminiz iyi çalışıyorsa o renge dönüşüyor. Havuç renk sağlıklı olmayı gösterir”
Oytun Erbaş