Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
...
"Sen bir deniz kıyısında gonca zamandın
Ben eski şarkılardan eskiydim, kimsesizdim
İçimde dünyanın bütün akşamları
Tuttum ağzının sabahına sözler söyledim
Ey güzelliğin ölümden büyük yaşama gücü
Yalnız ölenler unutur birbirini
Seni sevmeye yeni başladım."Şükrü Erbaş
-
. . . . . . . .
-
. . . . . . . .
-
olur biter
geçer gider.
ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var.
olup bitmeyen,
geçip gitmeyen.
zaman zaman yine uykusuzluk çekiyorum ama...
çokta takılmıyorum artık bu uyku konusuna,
uyuyunca geçmeyen şeylerin olduğunu anladığımdan bu yana.. -
...
"Rüzgâr değil, otların yedi renkli soluğu
Ayrılıktan yapılmış bir turna katarı
Toprağın buğusu tanrıya değdi değecek.
Sığırcık kuşlarından bir serinlik ağzında
Adam maviliğin ıssız türküsü
Eski zamanlardan bir emek cümlesi kadın."...
Şükrü Erbaş
-
"Cahit Zarifoğlu, benim için bugün sahip olduğumuz itikadî müşterekten, kişisel dostluğumuzdan önce de değerli bir şairdi. O’nu 1966 yılında ne dediğini bilen, yaptığı işi ciddiye alan ve düşünceleri uğruna fedakârlığı göze almaktan çekinmeyen biri olarak tanıdım. Sonraları bu düşüncelerim değişmedi. Cahit, insan ilişkilerinde (günün moda tabiriyle söylersek) çifte standart uygulamayan bir sağlamlıkta yaşadı. Müstear isim olarak seçtiği Ahmet Sağlam bir bakıma müstear da sayılmayabilir. Seçmelerini sorumlulukla yapar ve bu sorumluluktan kurtulmak için farklı bir yolu kendine yaklaştırmazdı. Bu yüzden dünya hayatı içinde pek büyük imkânlarla dolu bir ortamı olmadı denebilir. Ne var ki, O’nu tanıyan herkes kişiliğindeki bu sağlam tarafı kısa zamanda fark eder ve kendi tutumunu da O’nun sağlıklı yaşamına uydurmaya çabalardı.
Ömrü içinde bütün şairlerin başına gelen O’nun da başına geldi. Yani gerçek atılımını, hangi istikamete yöneldiğini anlamakta çoğu insan yetersiz kaldı. Cahit’in böyle yetersizlikler karşısında hep olgun bir tavırla anlaşılmamanın iyi tarafını seçip benimsediğini gördüm. Kendi şiir seviyesi ile kıyas edilmeyecek ortamlarda o yine de anlamayanlara anlayacakları kadarını sunmaktan geri durmadı."
İsmet Özel, Şair Öldüren Rejim
-
"mutsuz olduklarını söyleyen insanlara öyle hemencecik inanmayın. hele önce bir sorun bakalım hala uyuyabiliyorlar mı?... yanıt evetse, her şey yolunda demektir. bu da yeterlidir."
-
Yoruldum artık anne..
-
...
İnsan;
Hayalet gibi varlık ile yokluğun arasında dolaştığı hayatların faili, en iyi maskeleriyle çıkıp savaştığı tüm meydanların mutlak galibidir. Buna rağmen kendisine başkalarının dramlarından paylar çıkararak, onlara benzeyen yeni maskeler yapmaktan geri durmaz. Yeni mağduriyetler inşa edip, her yeni yüzü ile baştan başlamak için fırsat kollar. Kendi eseri olan yıkıntıların arasından tarihi bir kaç öykü, söz belki bir ayna camı bulmak için hiç durmadan dolaşır. Bir görünür, bin görünmez. Bir görünmesine, bin kişi kanar, bir kişi aldanır. O bir kişidir bundan sonrasında duvarları çatlatılacak, damı akıtılacak, bahçesi anızlanacak olan. Her ne olursa olsun fail, suç mahâlinden ayrılamaz. Kaç maktul bıraktığını görmek bilmek ister ardında, belki kekremsi bir tat bile alır bundan. Kim bilir?...
-
"Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz."
"İstediğin şeyi elde edemiyorsan, elde ettiğin şeyi isteyeceksin."
“İnsan mutlu olmak ister, bu yüzden berbat haldedir”
Sigmund Freud - Mutlu Olma İhtimalimiz
-
. . . . . . . .
-
"Seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya
Gözlerim yarım
Ellerim çolak hüseyin eli
Seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki
Bugün günlerden ne ?
Cumartesi
Seni sevdiğim için , Cumartesi elbet
Seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız
Ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana"
Eloğlu'ndan -
"Yağmur yalnız yağarken yağmurdur
sen yalnız senken sensin
burada kalamazsın ve başa dönemezsin
gitmek zorundasın
kovalanan bir Yahudi gibi
ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun
her şey çok yetersiz senin için
her şey sana çok fazla
ayıklarsan ayık durabiliyorsun
aranı açıyorsun kendinle
eşyayı araladıkça
uyanmanın bedeli serapları fedadır
uykuyu tadayım dersen
kâbusa dalmak pahasına. "Şiir nefes aldıran..
-
...
"Boşuna değil bu ölürcesine sevmek
Ve ölürken bile yürümek
Boşuna değil
Hep yatağı olduk tarihin ırmağının
Yenilgilerle durulmanın
Zaferlerle köpürüp kabarmanın
Ama hiç bir zaman
Anası olamadık geçmişi doğurmanın."Adnan Yücel
... -
Her iki cins' de belki herseyi belli yollardan öğrendiler, ancak ayrı cinsler olarak, ayrı şeyler öğreniyorlardı. Kadınlar erkeklerin konumunda olsaydı (ilk doğal is bölümünde) ne olurdu sorusu elbette spekülatif bir soru olur. Ancak erkeğin cins olarak, tarihte servete el koyan ve diğer cinsi, kadını köleleştiren cins olduğu gerçeği çok somuttur. Hangi itkilerle olursa olsun, iki ayrı toplumsal cins gerçekliği oluşmuştur. Erkek cins, yabanıl toplumdaki kadının üretimde gerisinde, sinifli toplumda ise egemen cins gerçekliği ile vardır. Özel servetin cins kimligidir. Aynı tarihsel koşullar; "ilkel komünal" dönemin kadınını ve bugün ezilen cins olan kadın gerçekliğini ortaya çıkardı.
R. M.Engels kadının ikinci cins olarak görülmesini sanayilesmenin sonucu oluşan Ürün fazlasına yani ekonomik temelli bir sınıfsal yaklaşıma dayandırmaktadir. Ama sorunun tarihsel sürecine değinmemistir. Kadın çoğunluk felsefelerde(eril) günahkar cins olarak betimlenip ve sınırları çizilmiştir. Bundan cesaret alan egemen cinsde yaşamın her alanında söz sahibi olup kadını bir mal, korunması gereken aciz varlık olarak sosyal yaşamın dışına itmistir. Kant aydınlanma için "aklını kullanmaya cesaret etmekle "başlar der. Kadın öncelikle güvenli bir liman aramayı bırakıp, aklını kullanmalı ve önce tarihe sonra günümüzdeki içinde yaşadığı somut gerçekliğin farkına varmalidir. Birine ait olmayı değil kendi başına bir birey olmayı başarabilmelidir. Aksi taktirde ezilmeye ve sömürülmeye devam edecektir...
-
@elisa Tüm bunların temel sonucu olarak da ağırlıklı olarak doğu toplumlarında, kısmen batı toplumlarında da kadının bir yerde kendisini bu sınıflamaya tâbi tutan bir şekilde ikincil olarak tanımlayan, değersizleştiren kişilere karşı paradoksal bir bağlılığı söz konusu. Bundaki temel gerekçe de evet aklını bir şekilde karşıya ipotek etmek ve onun yerine düşünen birisine aidiyet hissi olabilir. Bu da zaman içerisinde yerleşip hayatında kökleştikçe, bu aidiyeti duyduğu kişileri yanlışlarıyla doğru kabul edip, kendisine kimlik ve kişilik kazandırmaya çalışan, bu yönde aklını kullanmasını öğütleyen kişileri tabularını yıkan bir belediye dozeri gibi görüp taşlama yoluna gitmektedir. Halbuki aklındaki gecekondulaşmış kaçak fikirler kendisine ait değil, toplumun ve o toplumun tipik sömürgeci ve tüketici bireyinin ona dayattığı fikirlerden fazlası değildir. Kendi aykırı fikirlerini, kendi hayatı olarak tanımlamaya başladığında duyduğu suçluluğun da temelinde bu vardır.
Toplumdan biraz yukarıya bir kamera ile çıkar gibi düşünelim. Cinsiyet sınıflamasından çıkarak, bireyleri başka modern sınıflamaların dahlinde değerlendirelim. Yine benzer sonuçlara varırız. Örneğin her ne kadar ezilse de bir işçinin patronunu savunması bundandır. Ekmek kutsaldır, ancak bu ekmeğin kırıntısını kendisine veren ve onun emeğini her gün sömüren kişiye atfettiği kutsiyet de yukarda ki durumdan çok da farklı değildir.
Benzer şeyleri siyasi aidiyet için, takım aidiyeti için de tanımlamak mümkündür. Ben hepsinin temeline kişinin 'kendi' olamayarak birine, bir güruha, bir renge, bir ada aidiyete kendi kendisini muhtaç etmesine bağlıyorum. O nedenle bunun bir modern zaman hastalığı olduğu görüşüne kati bir şekilde katılıyorum.
-
@paretowilfredo öncelikle bütün söylediklerinize katilmakla beraber malesef kadının zincirleri modern zamanin çok gerilerine dayanmaktadir. Ve teslimiyetle, ogrenilmis caresizlikle bunlardan kurtulamamaktadir. Ve farkındalık yaratmaya çalıştığın ve bir anlam katmaya çalıştığın zamanda yine kendi hemcinsinden en büyük tepkiyi alıyorsun:)
-
@elisa Kesinlikle tarihsel dayanaklarını es geçmiyorum zaten katılıyorum buna. Asıl sorun her yeni fikir geldiğinde, farklı bir şey düşündüğünde, dayatılanın dışına çıkmak istediğinde öz benliğindeki suçluluk hissi. Bu hayatına pelesenk olduğu müddetçe her insan kendi kendisinin prangası.
-
@paretowilfredo aynen katılıyorum. Bunun için kadının eğitilmesi demiycem ama kesinlikle bilinçlendirilmesi ve kendi ozbenligini kazanması gerekmekle beraber bunu ancak kendisi başarabilir.
-
@elisa Kimse kimseye özgürlüğünü hediye etmez dostum hem bu kadar ucuz da olmaz olamaz özgürlük. Acı çekmeden, kendi dikenli tellerinden kanayarak, acıyarak sıyrılmadan mümkün değildir özgür kalmak. Hasan Hüseyin ile bahsi kapatayım;
"...acı çekmek özgürlükse,
özgürüz ikimiz de."Teşekkür ederim bu güzel tartışma için. Var olun.