Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
@yigidooo hakkında idam kararı verilmiş, fermanlar çıkartılmış, itilaf devletlerince aranmış, ülkenin her yanı işgal altındayken bu sözü söylemiş; 3 4 mülakattan elense kaç yazar.
-
günün anlam ve önemine binaen;
Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol...
M.Kemal Atatürk
-
'Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir.'
Mustafa Kemal Atatürk
-
. . . . . . . .
-
Bir Gece
Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabii:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerrede, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, şer'-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.Mehmet Akif Ersoy
-
Acımak iki çeşittir.
Birincisi kalbin sabırsızlığından doğar; bir başkasının acı çektiğini görmenin verdiği büyük üzüntüden elinden geldiğince çabuk kurtulmak ister. Merhametin böylesi acıyı paylaşmaz, başkasının acısından kendini uzaklaştırma çabasıdır yalnızca.
Acımanın ikincisi-yalnızca bunun değeri vardır- duygudan uzak ama yaratıcı olanı, neyi istediğini bilir. Sabırla ve acıyı paylaşarak gücünün yettiği kadar, hattâ gücünün de ötesinde direnir.
Stefan Zweig -
. . . . . . . .
-
Bunca insan yalnızken, neden bunca insan yalnız ?
-
. . . . . . . .
-
-
Yine büyük bir boşluk hissiyle uyandı,
Göz kapakları bin yılın yorgunluğunu taşırcasına ağır ağır açıldı,
Pencerenin güneşten yıpranmış, yer yer yırtılmış perdesinden sızan güneş ışığı gözünü alıyordu,
Vücudunda yılların yüküyle doğruldu yatağından, ağır ağır..
Bir türlü düzene sokamadığı hayatı gibi dağınıktı saçları,
Aynaları sevmiyordu uzun zamandır,
Göz kenarındaki kırışıklıklara da hiç alışamamıştı zaten.
Gözlerini kaçırarak baktı yüzüne aynada,
Bakışları eskisi gibi değildi artık.
İçinde çimenler açmiyordu,
Kurumuş yapraklarin solgunluğu, yağmur bulutlarının karanlığı ve dinmek bilmeyen sağanak yağmur vardı.
Evet bahardı mevsim.
Ama ilk değil bu,
Son bahardı. -
...
Size sonsuzluğun sırrını vereyim mi? Sonsuz ve ölümsüz kalmanın o kara ilmini.. Hikayeleri bitimsiz kılan şey neydi sahi? Sonu gelmeyen susuşların, ardı arkası kesilmeyen depremlerin insanın içindeki neydi en önemli sebebi? Arayış; insanın bilmediği yönlere olan merakıymış sadece. Bilip öğrenene dek kıymetli, ortadan kalkınca o bilinmezlik her şey kadarmış kıymeti. Gidilmedik yön kalmayana dek adı koyulmamış bin tane masal anlatırmış çocuklar. Bin kişi dinlermiş bu masalları düşlerle bezeli bir hülya ile. Bin kişi dağılıp da dinleyen bir kendi kalınca anlarmış insan, önem ve önemlinin aslında kendisi olmadığını. Bir gün kalkacağı masaya hiç gitmeyecekmiş gibi oturmamalıydı insan, tıpkı bir başka masadan kalkmadan oturmaması gerektiği gibi o masaya. Masada nezaket, masada iyi niyet, masa da diğer masalar kadar gerçek. Siyah beyaz bir örtü ile örtülmüş, hayrında şer aranmış da şerrinde hayır umulmamış ne garip. Ardı bilinmeyen yollarda kabullenilmiş mağlubiyetler saklı. Kırılmış kanatlar, yıkılmış duvarlar, yaşanmamış hayatlar saklı yol kenarlarında. Ne yana baksan görürsün vurulmuş mavi bir kuşun kızıla dönmüş kanadını. Dağların zirvesinde bir kartal, mağrur ama yaralı. Bir şahin ötüşü anlatıyor bize özgürlüğü artık semalarda. Akbabalar dolanıyor ölmek üzere olan düşlerimizin kıyılarında ve baykuşlar konmuş nemden çökmüş yürek damımıza. Kahvelerde kalmış hatrımız, fallar da kandırmış bizi ve zulüm çok uzaklardan dayanmış kapımıza, kapımızı açtırmayan bir kara kış gibi kara elleriyle. Kaybolduk, her şeyi kaybettiğimiz o yerde. Yolu bulamadık, belki de yolu aramadık. Arasaydık bulurduk, bulsaydık anlardık, bulduğumuz yolun bir daha bulamayacağımız yön olduğunu belki de. Unutuyoruz başladığımız cümleleri tamamlamayı. Çayı içmeyi sonuna kadar, sigaramız düşünce etimize anlıyoruz bittiğini. Yanınca mı anlar insan illa ki her şeyi? Cehennem niçin yaratıldı anlıyor, yanıyoruz girmeden o çukura. Eğer bir insan sizi unutmasın istiyorsanız, bitimsiz kalsın istiyorsanız hikayeniz, dinleyeni vurun o hikayede ama öldürmeyin sakın. Dinleyeni yaralayın ki sızladıkça yarası hatırlasın sizi. Sonsuza dek taşısın ellerinizin izini ve yarım kaldığı cümlede tamamlanmamış bir kelime olsun hüküm giydiği hücresi. İşte size ölümsüzlüğün, sonsuz olmanın çözülemeyen bilmecesi..
...
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle.
...
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.O.Wilde
...
-
İnsan iki kez ölür derler. Birincisi bedenimizde nefes alıp verme kesilince , diğeri de adımızı son bilen kişi ölünce.
-
. . . . . . . .
-
...
Sevgilim baş çeker, naz ederse,
gamlara atar, kararsız korsa beni,
bir kez olsun ah demem, inad için.
Ah'a da kızmışım ben.Ben bir demirim,
mıknatıstan kaçıyorum.
Bir saman çöpüyüm ben,
mıknatıslara yan çizmişim.Ben öyle bir zerreyim ki,
bütün âleme isyan etmişim.
Havaya, toprağa isyan etmişim,
Ateşe, suya isyan etmişim.
Altı yöne isyan etmişim.
Beş duyuya isyan etmişim....
Mevlana Celalaeddin Rûmi
...
-
...
Bırak bu mavi defter
harf kelime
cümle dolsun
Virgülleri sev,
ünlemlerden ürk
için bir soru işareti
kadar dolsun.
Sonunda bir noktayla bitecek
olsa bile öykün.
iki nokta üstüsteye,
noktalı virgüle öykün
bir parantez aç benim için
kapanmasın..Enis Batur - Bulut Defteri
-
Uyan yaşamak rüyasından, sevdiklerin için bulutlardan ve güneşten geç. Gül biraz, müjdeler olsun öleceğiz. Müjdeler olsun bi gün bitecek.
-
...
Unuttuğun bir şey yok mu? Kimliğini bıraktığın yer mesela. Adının karşılığını bulduğu an, kendinden geçip de karşı sandalyeye oturduğun dem gibi. Hak'tandır eyvallah dediğin, yandıkça acıdığın, acıdıkça söndüğün senin tuzun mu? Ah zaman nasıl da oyun oynadı bize öyle. Nasıl da yüce yitirdik benliğimizi, kendimize vurarak o tek kılıç darbesini. Sol omzumuzdan, sağ karnımıza yüreği iki parça ederek hem de. Sorsan kendine, sıra hala sana gelmedi mi diye ne yanıt verirsin? Aynada gördüğün yüz sana ait değil ise bu soruna kim yanıt versin? Kendine mi yanarsın be herif? Ne zaman yanarsın kendine hem. Dörttür aynı dem. Aynı günlerin aynı vakitlerine nakışlanmış acımız. Aynı harfleri aynı iğnelerle saplayıp çıkararak ezberletmiş dilimize. Artık susmuş, konuşmayan o dilimize. Küskünlüğümüz batan günlere değil. Batıp da geri doğmayacak, gece kalacak tek bir geceye. Kızmıyorum, dünya yedi günde yaratılmış, bir günde batacak ya hani. Biz battığı güne rast gelmişiz, o kadar. Dağlar hallaç pamuğu gibi savruluyor içimde hala, dinmedi o fırtına içimde ah dinmiyor, dinmeyecek mi hiç? Loş ışıklı odalarda yitirdim kimliğimi. Hükmümü de loş odalarda işittiklerim verdi. Burnumun direği sallanıyor, hanemin duvarları titriyor. Kumaş kokuyu, duvar sesi mi saklarmış? Evrende hiçbir ses yok olmazmış, gaipten sandığın sesler evrende dolaşır da yine kulağına, ne kulağı, tâ yüreğine ulaşırmış. Yıllardan geriye bir uzay yolculuğu yapsam. Günlerden de gidebilirim, gideyim de. Bakabilsem o ânlara öyle yukardan. Göğe düşüyorum yerden, tersine döndü dünyam -Dört demdir- soluğum kesik kesik, gözlerim halka halka, yara bere içinde suskun dilim. Nefesim bir ejderha soluğu gibi yanmış ve yanılmış kelimelerimle bezeli. Dem.. Soğumuyor, koyulaşıyor aksi gibi. Söylesene pusun ardına yüzümü saklayan ayna, ne zaman gelecek sıra bana? Çık oradan da bana ver ateşini, bilirim ben ateşle oynamayı ve bilirim yangın nasıl bir şeydi.
...
/Aziz karalıyam sazım karalı
Gözyaşlarım benek benek sıralı
Sazım düzen tutmaz teller yaralı
Yaranmaz âşığın dili mi değdi?/...
-
. . . . . . . .
-
“Çok sevgisiz değil miyiz?
Önümüze gelen her yeri fütursuzca sevgi sözleriyle donatırken, bir omuz darbesinde mesela, ana avrat söven biz değil miyiz? Sevilmeyi beklerken, ilgi, şefkat, hoşgörü beklerken, iyiye, güzele bu kadar açken iyiye güzele tecavüz eden, masumiyeti öldüren biz değil miyiz?
Buram buram aşk kokan şiirleri ezbere okurken, sevdaya dair şarkıları haykırarak söylerken detone sesimizle, en değerlilerine bir "seni seviyorum"u bile çok gören biz değil miyiz?
Sezen'i çok severim lakin "ister öp okşa istersen öldür"deki naifliği göremedik biz. Sevgisizlikten olsa gerek, sadece şiddet kısmı yer etti belleğimizde o cümlenin. "Aşk için ölmeli"deki o yürekli, o masum davete "hay hay" deyip gereğini yerine getirdik. Aşk için ölmeye hazır güzel yürekleri öldürdük, hep birlikte eksildik.
Öpülmeye, okşanmaya ihtiyaç duyan insanlar olarak biz, sevgisizlikten delirdik. Sezen'in sunduğu bu alternatifler içinden öldürmek, öpmekten daha cazip geldi, öldürmeyi tercih ettik.
Kapı kapı sevgi dilendik, lakin sevgiyi herkesten esirgedik.
Biz bu ülke sahnesinde ironik bir temsiliz.
Mucizeyiz.
Tesadüfen bir araya gelmiş kusursuz bir saçmalıktan ibaretiz..
Kendimizi sevmeyi öğrenince sevileceğiz..”Caner Yaman