Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Zaman her şeye ilaçsa fazlası intihara girmez mi?
oğuz atay
-
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak...Şükrü Erbaş
-
gidene dur denmez
-
eger beni seviyorsan,aşık'san yanımda kal
-
“Matematik, sibernetik, fizik, müzik, tüm bunlar, eninde sonunda, sadece, insanlar şiir okumayı öğrensinler ve anlasınlar diye gereklidir”. (Nazım Hikmet)
-
Görülüyorum öyleyse varım çağında hepimizin önünde bir anahtar deliği tarihin yaşayan ölüleri gibiyiz.
-
...
Oturmuş koşup oynayan çocuklara, onların biraz endişeli ama mutlu-umutlu gözlerle onları seyreden ebeveynlerine bakıyordu. Zamanın bir yerindeydi topu topu büyütecek bir şey yoktu kendisine dair. Uzunca zamanın nasıl geçtiğini düşündü, ardı ardına geçen günleri, günlerin ekleşerek biriktirdiği haftaları, haftaların dördüncüyü de bulup inşa ettiği ayları. Günler pembe doğup, turuncu batıyordu. Ay bir doluyor, bir kararıyordu. Bisiklet süren gençlere, el ele dolaşan çiftlere bakıyor iç geçiriyordu. Sonra kalktı yerinden, yürümeye koyuldu sokakları ağır adımlarla. Yüzlerin hepsi birbirine benziyor, sesler aynı tınıyla titreyerek ulaşıyordu kulaklarına. Duymaktan ve görmekten artık kaçmıyordu. Kabul etmiş, teslim olmuştu. Bu teslimiyet onu yıllara tutsak etmiş, sürüklemişti sanki. Nereye gideceğini hala bilmiyordu, oturduğu yerden kalktığı vakitler. Sokağına girdiği vakit kimseler yoktu. Eskiden buralarda çocuklar oyun oynarlardı, artık sokağa çıkmıyorlar. Eskiden çocuk çığlıklarından rahatsız olurdu, gençti, yapması gereken bir çok iş vardı. Artık o sesleri arar hatta özler olmuştu. Çok şey vardı özlediği... Çok şey vardı çok özlediği. Söylene söylene çıktı merdivenleri. Ya güzel bir manzara ya da az merdiven; seçmek zorundaydı birisini. Hayat hep böyle seçimler sunmuştu önüne. O güzel olan için yine zoru seçmişti. Anahtarla açtı kapısını, girdi içeri. Girer girmez dört duvar dar gelmişti yine. Bir çay koydu, buğulanan gözlüklerini sildi. Lekeli kaldı ama umursamadı bunu pek. Zaten artık dünyayı çok temiz göremiyordu. Zaten dünya da artık temiz değildi, gözlükler işin bahanesiydi sadece.
Kendi kendine konuşma fasılları başlamıştı, sandalyeye mi yoksa fesleğene mi anlatıyordu kimse bilmiyordu. Eskisi gibi çalamıyordu artık elleri titrediğinden ama iki tezene vuruyordu tellere. Aynı türküleri söylüyordu hep. Aynı şeyleri mırıldanıyordu. Aynı yerlerde yutkunup, aynı cümleleri söyleyemiyordu. Sonra ah çocuk diye geçiriyordu içinden. Bak çocuk diye devam ediyordu cümlelerine. Neler varsa anlatacağı hepsini bir nefeste anlatmaya çalışıyordu, vakti yokmuş gibi sanki. Vakti yoktu artık biliyordu. Vakti olmadığından mı vakit bunca hızlı geçiyordu anlatırken? Hep böyle olurdu, konuşmaya başladığı zaman tutamazdı camın üstünden, altına doğru tek tek dökülen kum tanelerini. Tıpkı tutamadığı başka diğer her şey gibi. Koku mesela, ses belki. Ne kadar anlamsız bir anlam saklıydı hepsinde. Çok saçma bunlar diyerek dalıyordu bazen. Susuyordu çokça. Susmuş veya dalgın değildi oysa insanların söyleyip durduğu gibi, suskun ve dargındı belki, böylesi anlamsız ilerleyen hayatına. Sessizliği bir denizin çarşaf gibi görüntüsünü andırırdı. Rüzgarsız havalarda hışırtısız duran ağaçlarcasına öylece dururdu bazen. Halbuki kum denizin dibinde de tozumaya devam ederdi. Su ağacın kökünden çekilirdi gövdesine küçük bir ırmak gibi akardı dallarına doğru. Bunları kimse görmezdi. Derinde olmak, dipte kalmaktı bu çağda çünkü, kimse görmedi. Hala kimliksizdi. Kimseye ne tâbi olmuş ne de aidiyet duymuştu. Hükümsüzdü, suçu sırdı, saklıydı. Ne kimse suçlayabilir ne de ispat edebilirdi. Cezasını biliyordu, kendi içinde müebbetti. İyi hâlsiz bir mahkumiyet. Takım elbiseyi sevememişti zaten hiç. Yargılayanlara karşı da nezaket göstermeyi becerememişti, bozmuştu ağzını. Ondandır ki cezası bitmiyordu. Ağırlaştırılmıştı yüreği ve öylece kalakalmıştı zamanın o yerinde. Herkesin içinde ama hiç kimseyle.
...
-
. . . . . . . .
-
Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni.
Değişik şeyler söyle ne olur,
Yeni bir şeyler...
Yıldım ömrümün kalıplarından!
Beni duy ve anla...Ş.Erbaş
-
Bütün pencerelerde bekleyen benim,
Ve o çalmayan bütün telefonlarda aylardır konuşan da..
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım onunla da avunacağım..
Adımı sesinden duymaktan vazgectim,
Sesini duysam susacağım.
Yel esiyor; ama değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
Adın ekmeğe dönüşmüyor.Turgut Uyar
-
“Hayatın nokta koyduğu yere, siz soru işareti koymayın.”
-
Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
Ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
Bilemem, belki bu yüzden
Ben sana yanlış bir yerden edilmiş
Bir büyük yemin gibiydim.Beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
Yine de döneyim, döneyim istedim.Ah benim sesimle, söylesem de inanmazlar
Benzemiyor çünkü bir dile.
Döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
Döndüğüm bu sema sensin döndüğümSen benim kara ömrüme vuran
Suyumu harelendiren sevincimdin.Onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
Titreme daha fazla kalbim.
Bağışla kendini artık, onu da
Bırak gitsin… Bırak Gitsin.O senin en ezel gününden kaderin
Sen onu nasılsa bin kere daha
Seveceksin.B.Keskin
https://www.youtube.com/watch?v=m-AqEZF0g4U
.
-
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olurYavuz Sultan Selim
-
@cinnamon Sultan şiiri öyle bi teknikle yazmış ki dört mısranın baş kısımlarını okuduğumuzda ilk mısra çıkıyo; ikinci mısra ve diğerleri de yine aynı şekilde..
-
“Bir; ayaklarınız altına değil, yıldızlara bakmayı unutmayın.
İki; çalışmayı asla bırakmayın. Çalışmak size bir anlam ve amaç verir, bunlarsız bir hayat boştur.
Üç; eğer aşkı bulacak kadar şanslıysanız, onun da olduğunu hatırlayın ve başınızdan atmayın.”Stephen Hawking
-
“Uzun vadeli hedefleriniz, kısa vadeli başarısızlıklarınızın sizi hüsrana ve hayal kırıklığına uğratmasına izin vermeyecek kadar büyük olsun.”
-
"Suskunluğu, tırnaklarımın altında bir tahta kıymığı gibi taşıyorum."
Nuri Pakdil
-
. . . . . . . .
-
Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var.
Erdem Bayazıt -
@1903bjk @hayatım-sınav Susmanın Ahmed Arif'cesi de benden olsun madem dostlar.
Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş....
İçim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,...
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık.A.Arif