Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Kilo almak yasaklansin.
-
"Bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."
Kürk Mantolu Madonna
-
Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır.
Oğuz atay, Tutunamayanlar -
“Gidenler bizden hep bir parça götürürler
O parçanın yerinde de derin izler kalır
Herkesin bir yara izi vardır
İnsanlardan gizlemeye çalıştığı, saklamak için çok uğraştığı bir yara izi
Herkesin bir yara izi vardır
Kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan
Baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi
Bu izlerle yaşamaya alışırsın
Bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı yaşamayı yeniden sevebilirsin
Ve bir gün elbet birileri o yara izlerine dokunur
Acın da biraz olsun hafiflemeye başlar…”
-
"Denedim. Soğuk sular dökünüp fırladım sokaklara,
Sorular sordum, nice kara sıfatları üstüme alaraktan.
İpte boynum, ağzım şehvet yalaklarında.
Çapraştım, and içip ayna kırdım.
Doğadan bir vahiy bekledimse boşuna.
Baktım, akşam herkesin kabul ettiği kadar akşamdı,
hiçbir meşru yanı kalmamıştı hayatımın." -
Kalksam duraktan dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi -
AMENNA
'Yaşayanlar bir gün ölür'
elbette
ağaçlarla
balıklarla
kuşlarla ben
âmenna'ağlayanlar bir gün güler'
elbette
uyanmakla
anlamakla
bilmekle ben
âmenna'kısa çöp uzun çöpten hakkını alır'
elbette
direnmekle
kurtulmakla
barışla ben
âmennaöyle bir yerdeyim ki
ne karanfil
ne kurbağa
öyle bir yerdeyim ki
biryanım maviyosun
dalgalanır sularda
biryanım çocuk parkı
çığlıkçığlığa
öyle bir yerdeyim ki
anam gider allah allah
dölüm düşmüş sokağadostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker biryanımız
bir yanımız bahar bahçeHasan Hüseyin KORKMAZGİL
-
Hiçbir şey yapmadan da yorulabiliyor insan, düşündükleri ağır geliyor mesela..
Octavio Paz
-
"her şey güzel olacak..
bu da geçecek..
sen güçlüsün.." diye diye yolu yarıladık bak.-oğuz atay
-
"Benim adım bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş
Ellerim tütsülenmiş
Evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
Dirgenler, bakraçlar, tornavidalar
Bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar
Ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa
Gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.
Ve bu yüzden yakışıksız oluyor
İnsanları hummalı baharlar olarak tanımlamak
Ve bu yüzden göğsümde dakikalar
İnce parmaklar halinde geziniyor
Konvoylar geçiyor meşelikler arasından
Bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak
Unutulacak diyorum, iyice unutulsun
Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak."İsmet Özel -
Her saniyesi bize ödül olarak verilmis su hayatta, yasama sevincimi öldüren makroyu calismak zorunda olmak asiiiriiiiiii uzuyor.
makro iktisat yasaklansin:( -
"Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. istediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün.
Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum."
Tezer Özlü
-
Bir şeylerin dışındayım, biliyorum... Daha doğrusu bir şeyler bensiz sürüp gidiyor..
Tomris Uyar
-
Bir şeylerin dışındayım, biliyorum... Daha doğrusu bir şeyler bensiz sürüp gidiyor..
Tomris Uyar
-
...
Dost; adil olur.
-
(Şehit Tayyareci Kurmay Yüzbaşı KÂMİ’nin büyük hâtırasına)
Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnûn inler, kanını
Leylâ’ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağrılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Göğse çiçek takılır
Solunca atmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için… -
Zaman hep bildiğince akacak, hiç kimseyi görmeden ve duymadan. Bizler sadece akrebe ve yelkovana isimlerini verdiğimizle kalakalacağız. İşte bunu bilmenin verdiği hınçla 'akrep' diye tavrımızı ortaya koyup, aynı zamanda boyun eğmişlikle 'yelkovan ' dedik.
-
Benim derdim kendimle!
Bazı geceler çok zor..
Bu aralar her gece çok zor....
Benim derdim kendimle! -
Önceleri uyumamak için okuyordum, sonra dikkatle, sonunda hırsla okumaya başladım. O güne dek bilmediğim, varlığından haberdar olmadığım birçok şey öğrendim kısa zamanda. Yeni yeni düşünceler, duygular bir anda doluvermisti içime. Edindiğim izlenimler beni ne denli heyecanlandırıyor, üzüyorsa o ölçüde seviyordum onları. Ruhuma doldukca doluyorlardı. Ne olduğumu ben de anlayamıyordum...
Dostoyevski
-
...
Kentin ılık ikliminden, kar düşer belki diyerek çıkardı oraya. Karsız geçen kışlar; ömrü gibi eksik gelirdi çünkü ona. Beyaz sağanakta tüm çocuksuluğunun maskelenmiş silüetini serbest bırakırdı ve kaybolurdu karlar içinde tüm beyazlığıyla. Ben seçemezdim, hangisi daha beyazdı. Kar mı yağarken daha kutsaldı, yoksa o kutsiyete bulanmış çocuklar mı? Her melek bir kar tanesini kendi güzel görüsüyle şekillendirirmiş, bulandığı her kar tanesine kendi şeklini vermesi mi, yağsın diye pencereden göğü gözlemesi mi, ilk kar düşerken yirmi yaş birden küçülmesi mi daha güzeldi hala karar verebilmiş değilim. Düştü hani, gidelim dediğim yerler vardı. Orada bir yerde karların içinde erimeyi bekliyorum, akıp karışmak için denize, coşkun bir liva ile.
https://www.youtube.com/watch?v=iLgtw0rI8-E
Soğuktan çekilmiş kanını geri çağırsın diyerek sıcak çay doldurduğu bir fincanı vardı. Yitik bir fotoğraftan buğulu bir kare. Sobanın karşısında ince parmaklarıyla tutmuş ısınmaya çalışıyordu. En sevdiği şeydi, demdi, muhabbetti belki çocukluğuydu. Ondandı belki onu büyüdüğü katlara, dertlere sıkıştırmaması, çocukluğunda özgür bırakması.Bir fincan özgürlük saklamıştı dere boyu yürünen o yolun sonuna, köprüden geçince sağ yukarıya, kente uzak, yakın dağlara. Dağ kokusu dolardı içine, dere sesi çağlardı doldururken hem de. Kahve içilsin diye yapılmıştı belki, ilk döken o kalıbı, şeklini veren, desenini çizen öyle mi düşünmüştü? Kimse bilmez, hem çok kahve de içemezdi, çarpıntı yapıverirdi hemen ürkek yüreğinde. Tadı kaçar, halsiz kalırdı ne kadar doğal da olsa o zarif bedenin tepkisi yine kendini suçlar, kendine kızardı. Öyle mi sanmıştı hep, yoksa öyle mi alışmıştı? Çayını yudumlarken dışarıdan gelen tıkırtılardan ürpermesi nedendi? Bilmez miydi insanın doğadan daha vahşi, daha zalim olduğunu. Tüm doğallığı ve zarafeti ile parmakları arasında bir fincan tutardı, içinde çocukluğunu sakladığı bir fincan. Küçük elleri, haşarı bakışı, biraz garip, biraz şaşkın-umutlu gülümsemesi fincana çay gibi dolardı. Sahi nasıldı? Hep çocuk kalan dişleri ile gülümsemesi canlanır gözümde, biraz daha ufak, ama hala aynı masumiyeti ile.
...