Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.Nilgün Marmara
-
Bazen çaresizlik öyle her yanı kaplıyor, zihinde başka hiçbir şey olmasına da izin vermiyor. İnsanın kendi niyetinden emin olmak dışında gücü hiçbir şeye de yetmiyor.
-
*ZEHİR **
Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye...
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?Yokluk, sen de yoksun, bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki, hayat özü faniye...Son şiiri*
( Mayıs 1983 )
-
kısacık hayat'ın "dört duvar arasında çalışmaktan daha kıymetli oldugunu anlayacakmısın " ama sen anlamazsın inat oldugun için anlasan da anlamamazlıga vurursun
-
...yüreğimde mapushane türkülerim
yalnızlığıma çoğalan,
sevdam yedi kol demirindeki gibi alamut'ta boğulan
umudum surun dışındaki iklime firara kurulan
yorgun, naçar, uykusuz, talan
bir tek ellerindir avucumda emanet kalan -
Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur.
"Hepimiz beraber en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız."Jim Rohn
-
devlet kurumlarında çalışan amir,şef konumunda olan kişilere; altınızda çalışanlar sizin köleniz degil,şeflik, amırlik; çalışanın çay içmesini,lavaboya gitmesini,sigara içmek için sana yalvarır gözle izin istemesini gözetmek degil,seflik, amirlik demek iş tecrübeni sabırla, metanetle ona aktarmaktır.sen tecrübeni aktardıgında işler saglıklı ve verimli şekilde yürüyecek,çalışan da senle gurur ve saygı duyacak sende yetiştirdigin elemanla gurur duyacaksın. sen kazanacaksı, çalışan kjazanacak ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyet'i kazanacaktır
-
Bugün; Uçurumun kenarı.
...
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum.Ömer Lütfi Mete
-
"Ben merd-i meydan
yani toprağın ve kanın gürzü
güllerin bin yıllık mezarı bendedir
yukardan bakarım efendilerin pusatlarına
insanların bütün sabahlarını merak ederim
gök hırpalanmaktadır merakımdan
ıtır kokan benim yumruklarımdır
benim kavgamdır o aşk diye tanınanalanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara
vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın
vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa
zülküf de vursun.
yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim"Yeniden güç bulmam gerekse
"Evet İsyan" -
"Belçika’da bulunan Leuven Üniversitesi’nden ve ABD’deki Pittsburgh, Stanford ve Penn State Üniversiteleri’nden araştırmacılar, insan yüzünün biçimsel özelliklerini kazanmasına etki eden 15 yeni gen belirledi. Tanımlanan 15 genden 7 tanesi burun ile ilişkilendirildi. Bulgular Nature Genetics dergisinde yayımlanan bir makale ile paylaşıldı."
(bilimfili. com)
-
...
Beni, gözlerin götürür
Gözlerin
Aşkla, acıyla.
Kuşatmışlar
Sesimi, soluğumu
Kesilmiş
Tuz-ekmek payım
Vurgunum
Ve darda,
Gözaltındayım.
Dal, kor keser
Penceremde açarsa
Kuş, vurulur
Üzerimden uçarsa.
Ve hal böyle böyle,
Yol bu yöndeyken
Gelir,
Ki her gelişinde
Daha da içten
Gelir,
Soluk soluğa
Benim olursun.
Amansız sarmasında
Kollarımın
Esrik,
Çığlık çığlığa
Erir, kar gibi vücudun.
Nicedir,
Kahpe ağzında
Bir salgın,
Bir deprem gibi künyemiz.
Nicedir,
Başımıza zindan dünyamız.
Biz ki
Yarınıyız halkın,
Umudu, yüzakıyız,
Hıncı, namusu.
Şafakları,
Taaa şafakları
Hey canım,
Kalbim
Dinamit kuyusu.Ahmed Arif
...
-
İnsanları tanıdıkça hissettiklerimin kelimelere dökülmüş hali, uzun zamandır okuduğum en vurucu cümle sanırım.
"...ve şeytan o kadar iyiydi ki
insanların tüm günahlarının sebebi olmayı kabul etti..." -
Son zamanlarda duyduğum en afişe cümlelerden biri bırakın dünyayı çocuklar yönetsindir herhalde.
Çocuklar gerçek insandır.Acımasız, çıkarcı, istekleri kabul görmeyince yaygara çıkaran, oyun bozan, karşıdakinin zaaflarıyla alay edebilen ve dışlayan ve bundan memnuniyet duyan gerçek insandır.Çirkin olduğunuzu, beceriksiz olduğunuzu, kötü yemek yaptığınızı pat diye söyler yüzünüze.
Ama aynı zamanda merhametlidir de.kolay uyum sağlayan, hayal gücüyle şaşırtan, hep mutlu, dürüst gerçek insandır.
Biz, yaşı biraz daha büyümüş insalarsa, gerçek insanın ne üstünde ne de altındayız.arada kalmış bambaşka bir ırkız.Çocukların yersiz dürüstlüğü yerine kırıcı olmayan eleştiriler, gönül alan iltifatlar seçeriz, insanları dışlamak yerine samimiyetsiz dostlukları seçeriz, yaygara çıkarıp oyun bozmak yerine işlerimizi politik, uzlaşmacı tavırlarla nihayete erdiririz.Yani gerçek insandan epeyce uzaktayız.
Çocuklar madem hem çok merhametli hem çok acımasız dünyayı yönetmek için ellerine teslim etmek yanlış ve tehlikeli olabilir.O zaman dünya ya çok merhametli ya da çok acımasız bir dünya olabilir.
İlle birileri yönetsin diyorsanız dünyayı o zaman bırakın kediler yönetsin ya da ne bileyim ben baykuşlar.evet evet en iyisi baykuşlar.
-
Hayat ne aşk davasıdır, ne de ekmek kavgasıdır. Hayat insan kalabilme mücadelesidir. Şerefinle, namusunla, onurunla..
Che Guevara
-
Sizi bilmem; ama ben dünyada en çok cehaletten korkarım. Çünkü cehalet, kendi bildiğinin dışında bir bilgi ve düzey olduğunu fark etmeyen bir kör karanlıktır. Zehirli tutkular ve fanatik öfkeler üretir. En kötü yanı da cahilin, cahil olduğunu bilmemesidir...
Zülfü Livaneli
-
Şimdi açsam pencereyi beklesem
Sen gelsen
Olmaz ya hani geliversen
Hiç bir şey sormasan
Hiç bir şey söylemesen
Sussam
Sussan
Sussak.Cemal Süreya
-
Körsem
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam
Can benim, düş benim
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlıkA. Arif
-
“Her canlı ölümü tadacaktır”
Âl-i İmran, 3/185
-
"Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde
Sen nerdesin ey sevgili yaz günleri nerde
Dağlar ağarırken konuşurduk tepelerde
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde
Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi
Hulyâ gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi
Gönlümle, hayâlet gibi, ben kaldım o yerde" -
...
Bedeni bir yöne dönük, başı arkasına çevrili, gözünde; içinde bulunduğu günden bulutlar kümelenmiş, biraz avunarak, biraz çocukça sallanarak bordo kazağı ve mavi düşleri ile gülümsemişti o salıncak üzerinde.İnce parmakları ile araladığı o ahşap kapı, zamanın çok ötesinden gelen bir masala açılıyor, taş döşeli yol, yeşil çimen, ıslak toprak üzerinde sessiz sedasız yürüyerek o masala gidiyordu usulca sanki.
Düş kazasıydı bu. Adamın sarhoş düşlerinin, onun durmuş, vazgeçilmiş, kenara çekilmiş düşlerine çarpmasıydı. Kusur, durmaması gereken yerde durmuş olanda mıydı yoksa hızını alamayıp durmuş olana çarpanda mı? Tutanaksız hüzün, darmadağın olmuş düşleri çekecek birileri olmalı, yoksa da varmış gibi davranmalı. Gır gır gırnata coşkulu bir klarnet sesi, o sesi çıkarmaya çalışan bir ihtiyarın çocuksu hevesi. Soba başı iskemleler üzerinde dağın dumanı gibi kaynayan suyun buğudan nefesi.
Bilmez insan, bilinmeyenle karşılaştığında olacakları, kestiremez. Açılan kapının, aşılan dağın nelere gebe olduğunu sezemez her zaman. Ama hisseder. Adını koyamadığı davranışları, neden yaptığını bilmediği şeyleri, anlamlandıramadığı düşünceleri her şey olup bittikten sonra bir öykünün parçaları olarak özümser. Her şeyi hesaplayan akıl avlanıverir bir anda. Hiçbir hesap yapmayan yürek şah olur kendi masalında. Masa devrilir, oyun biter, geriye sadece esen serseri rüzgar, onun getirdiği bulutlar ve bir çılgın yağmur kalır. Yağmura yakalanınca ıslanmalıydı insan. İliklerine kadar hissetmeliydi her damlayı. Rahmetini, bereketini yaşamalı, hüznünü ve hasretini taşımalıydı. Yoksa bizi insan yapan yanımızdan geriye ne kalırdı?
Salıncakta sallanan çocuk heyecanı, çıkabildiği kadar yükseğe çıkmak arzusu, çok yükselince düşmek korkusu biraz da. En yüksekten mavi bir perde aralanacak da bizi içine alacak, saracak ve saklayacak gibi gelir bize. Sanki tüm düşlerin anahtarı en yükseğe çıkınca geçecekti elimize. Öylesi bir düştü, salıncak kırılıp da biz düşmeden önce. Zincir koptu ve en güçsüz bulduğu yerden kopardı bizi de. Evleri yüksek kurmuşlar ve uçurum kenarıymış o salıncak bilmedim ve yetmiş yedi dem geçti biz düşeli ama ben henüz düşmedim,
Hala düşmekteyim.
Hala uçurumdan süzülen bir yaprak gibi savruluyorum.
Hala uçurumun dibini görmedim.
Hala düşünce ne olacak bilmiyorum.
ve içim çekiliyor düşen her şey gibi. Her gün doğuyor, her gece öle-yazıyorum; bir dehre ait tek bir görüntü akarken zihnimden yüreğime doğru. Dikenli tel yuttuğum o günden, baldıran içeceğim güne kadar düşmeye devam ediyorum.Güzel öyküler yazılası sayfalara düşemeyen mürekkepler gibi uçuştu güzel olan ne varsa kalemimizden. Geriye bir damlanın sayfaya düşüp, dağıttığı kelimeler kaldı.
/Kırılmıştı salıncak,
bıraksınlar öyle kalsın.
Bir daha kimse ne sallansın ne de
mavi çiçekli baharı gerçek sansın./...
https://www.youtube.com/watch?v=HI-eylzqjJk
https://www.youtube.com/watch?v=qS1Exsjoxn4