@ygmr Muhtemelen reklamdan kaynaklanıyor dostum, siteyi telefondan okumak istediğimde bu söylediğiniz çok fazla oluyor, o yüzden tercihiniyap.net e bakacaksam bilgisayara erteliyorum:/
plansız tarafından gönderilen iletiler
-
RE: Eksisözlük tercihinyap başlığı
-
RE: 11 KASIM YALNIZLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!
@aroma Dostum iletini okurken, arka fonda çalan listede denk gelen müziği paylaşıyorum:)) daha ne diyeyim
https://www.youtube.com/watch?v=uOMd-2vlphY -
RE: 11 KASIM YALNIZLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!
@aroma Sanıyorum şairler bile yerli yerine oturtamamış bu duyguyu. Edip Cansever bir yerde; “Kuş olsun, insan olsun, yalnızlık, sevmeyi bilmeyenlerin icadı” der. Başka bir yerde; “İnsanın insana verebileceği en değerli şey, Yalnızlıktır.” der. Kafalarımız karışık:)
Bu sitede "yalnızlık" denilince aklıma gelen bir anekdot ise:) şimdilerde forumda pek görmediğim @otuzyılsavaşı isimli arkadaşın "tek kelimelik bir oksimoron?" sorusudur:) yanıtı da kendisi vermişti sanki: "yalnızız". -
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski anısına...
"Babasıyla yıldızı bir türlü barışmayan Fyodor ölüm haberini aldıktan sonra içten içe onun ölümünü istediğini düşünerek dertlenir ve bunalıma girer. Sara nöbetlerinin ilkine bu karanlık düşünceler altında yakalanır. Bu hastalığı da yaşamını doğrudan etkileyen unsurlardandır…Dostoyevski yazarlığa başladığı sıralarda, Rus romancılığını etkileyen yerli ve yabancı temel unsurlar şöyledir: 1) Duygusal roman (başlıca Fransız), 2) Fantastik roman (başlıca Alman ve İngiliz), 3) İkisini gölgeleyen, yerlerine yerleşen, Gogol'ün yarattığı doğalcı roman. 1845’te yazmaya başladığı ve Ocak 1846’da yayınlanan, yoksulluk, dostluk ve sanat sevgisi gibi konuları işlediği ilk romanı “İnsancıklar” duygusal ve doğalcı romanın bir sentezidir. Dostoyevski bu romanla eleştirmenlerden büyük övgüler alarak edebiyat dünyasına girer…1846’da, sonrasında Kafka ve Sartre gibi isimleri de etkileyecek olan psikolojik gerilim romanı “Öteki” yayınlanır. Eleştirmenlerin sıkıcı bulduğu Öteki’nin ardından 1847'de yine beğenilmeyen Ev Sahibesi yayınlanır. Olumsuz eleştiriler Dostoyevski’yi etkiler ve hasta olur. 1848'de Beyaz Geceler ve Bir Yufka Yürekli’yi yayınlayarak bir nebze itibarını düzeltse de umduğu başarıyı yakalayamaz. Umudu kırılan Dostoyevski bir süre edebiyattan uzak kalmak ister ve siyasetle ilgilenir. 1849’da Çar I. Nikola’nın baskıcı yönetimine karşı faaliyet sergilediği gerekçesiyle sekiz arkadaşı ve abisiyle birlikte tutuklanarak hapse atılır. Kurşuna dizilerek öldürülme cezası alır. Sekiz aylık hapis döneminden sonra infaz edileceği yere götürülür. Son anda ceza Sibirya’da dört yıl kürek mahkûmiyetine çevrilir. Sürgün yıllarında saçları kazıtılır, damgalanır ve sara nöbetleri yüzünden sık sık hastaneye kaldırılır. Bu yıllarda suçu ve cezayı yakından tanır. Cezasını suçunun kefareti olarak kabullenir. Hapishaneye sokulmasına izin verilen tek kitap olan İncil’i sık sık okur. Hapishane acılarını dindirmesine yarayan İncil İsa’ya yeni bir inançla bağlanmasına; onu, günahkârları yaşama döndürebilecek tek güç olarak görmesine yol açar… 1860’da mahkûmiyetinde yaşadığı korkunç tecrübeleri, tanıştığı mahkûmlar ve gardiyanların zalimliğini anlattığı Ölüler Evinden Notlar’ı yayınlar. Tolstoy’un “Şu ana kadar okuduğum en iyi romanlardan bile daha iyi” dediği roman edebiyat dünyasında tekrar kabul görmesini sağlar. Mahkumiyeti sonrası, beraberinde pek çok övgüyü ve olumsuz eleştiriyi de getiren ilk büyük romanı olan Ezilenler yayınlanır. Yoğun çalışma temposu sağlığını bozar. Doktor tavsiyesi ile dinlenmek için Fransa, İngiltere ve İtalya’yı kapsayan bir Avrupa seyahatine çıkar. Bu gezinin ardından 1863’te Avrupa seyahatinde tuttuğu notlardan faydalanarak Batı kültürünü eleştirdiği Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları’nı kaleme alır. Aynı yıl yayımlanan bir yazı sebebiyle dergisi kapatılır. Belli dönemlerde yaşadığı maddi sıkıntıları yeniden baş gösterir. Mariya Dmitriyevna ile olan mutsuz evliliği, Maria’nın 1864’te ölmesiyle son bulur. Bu ölümün ardından kendi iç muhasebesinin bir ürünü denilebilecek; gerçek dünya ile bağını koparmış isimsiz bir yeraltı adamının anlatısı olan Yeraltından Notlar’ı yazar. Devam eden süreçte yine maddi sıkıntılar yaşar. Bunlardan kurtulma umuduyla Almanya, Wiesbaden’e kumar oynamaya ve bir süredir ilişki yaşadığı, hatta evlenmeyi umduğu Polina Suslova ile buluşmaya gider. Ancak umduğunun tersine, Suslova tarafından terk edilir. Bunun üzerine kendini iyice kumara verir. Bütün parasını rulette yitirerek giysilerini bile rehin bırakmak zorunda kalır. Rusya’ya dönmek için borç arar. Bir yayın yönetmenine mektup yazıp konusunu anlattığı Suç ve Ceza için avans ister, gelen parayla Ekim 1865’te Rusya’ya döner. Takip eden yıllarda yine maddi sıkıntılar ve sara nöbetleriyle geçen günler yaşar. Maddi yükümlülükler sebebiyle yayıncılarla imzaladığı ağır sözleşmeler, onu Suç ve Ceza (1866) ile Kumarbaz (1867) romanlarını büyük bir hızla yazmaya zorlar. Nitekim 1866’da, uzun süredir kurduğu ancak maddi sıkıntıların tetiklemesiyle tamamladığı; hırsızlık ve cinayet gibi suçların yüce amaçlarla işlenmesiyle bunlar cezasız kalabilir mi, vicdanın yükü nasıl yok olur gibi soruları sorduğu en büyük romanı Suç ve Ceza’yı tamamlar. Kumarbaz’ı … kumar tutkusunu ve Suslova’yla aşk-nefret ilişkisini işleyen güçlü bölümlerin yer aldığı bu yapıtını 1867’de, söz verdiği tarihte bitirir… Zorlu yaşam koşullarına rağmen 1869’da başkarakteri dürüst ve alçak gönüllü Prens Mışkin’in penceresinden toplumun değer yargılarına eleştirel bir yaklaşım sergilediği ve “Niyetim bütünüyle iyi bir insanı anlatmak” dediği büyük romanlarından bir diğeri olan Budala’yı kaleme alır. 19. yüzyıl sonu Rusya’sını kasıp kavuran şiddet çığırtkanlığına karşı bir haykırış niteliğinde olan ve en iyi siyasi romanlardan biri kabul edilen Ecinniler’i yazarken maddi sıkıntıya düşer. Yayıncısının gönderdiği para ile Rusya’ya döner ve romanı 1872’de tamamlar. Böylece tekrar aydın toplantılarında boy gösterir. Bu arada kitaplarının yayın sürecini üstlenen karısı sayesinde ellerine para geçmeye başlar. 1875’te yazdığı Delikanlı’da evlilik dışı bir çocuğun babasının sevgisini kazanmak için gittiği Petersburg’da yaşadıkları anlatılır. 1880’de Puşkin’in ölüm yıl dönümünde yaptığı konuşma dünya çapında tanınırlığını üst seviyeye taşır. Rusya’nın insanlık tarihindeki rolüne dair görüşleri seçkin dinleyici kitlesinin duygularını bile ayağa kaldırır. Bu konuşma daha sonra “Puşkin Konuşması” adıyla yayınlanır. Ömrünün son demlerini Petersburg yakınında küçük bir kasaba olan Staraya Russa’da karısı ve çocuklarıyla birlikte geçirir. Yürüyüşlerle ve roman çalışmasıyla geçen buradaki düzenli yaşamı içinde, yazıcılığını üstlenen karısının yardımıyla son romanı Karamazov Kardeşler’i bitirir. Dostoyevski’nin son romanı olan Karamazov Kardeşler, çıkarcı ve şehvet düşkünü bir babanın, her biri ayrı annelerden olma dört oğlunun sevgi, nefret, günah ve tutkuları çerçevesinde sürüp giden bir inanç arayışını, Tanrı’ya ulaşma çabasını temel alır..."
Kaynak: https:// twitter. com /iuefsosyoloji/status/1282556826509336576
-
RE: 11 KASIM YALNIZLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!
tam geyik muhabbeti başlığı olmuş:) ama ben şuna bağladım bu ilgisizliği:))
@paretowilfredo @hayırlısı035 -
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
Yağmur Damlasından Dünyayı İçmek
“Ah şu kayıtsızlığın gücü! Budur taşlara milyonlarca yıl değişmeden dayanabilme olanağı veren.” CESARE PAVESE
Günlerin bulutlu ve kısa olduğu yerde, ölmekten acı duymayan bir soy doğar.” Coğrafyanın ve iklimlerin, insanın bedeninden çok ruhuna verdiği biçimin, bir derin iç sıkıntının, dilde billurlaşmış resmi olan Petrarca’nın bu sözü, onca yüzyılı aşar, gelir, taşranın ruh atlası olarak serilir önüme. Sözün kastı elbette taşra değil, ancak ruhu, baştan sona taşra olarak dolar içime … Ölümden acı duymayan bir yaşam … Sözün trajedisi bu denklemde yatıyor sanırım. Zamanın dışında yaşamak.
Bir başka ifadeyle, olup biten hiçbir şeyin, hiçbir yenilik taşımaması. Beklenti ve hayıf duygusunun ötesinde bir dünya. Her şeyin doğumla birlikte, bin yaşında bir tanrı sureti gibi boşluğa asılıp kalması. Kanıksanmış varlık. Tozlanmış bir ruh. Ağaçların, yıldızların, çocukların, kadınların, erkeklerin, kedilerin, köpeklerin … her şeyin, insanın canında gezen, daha doğrusu duran kör bir tekrara dönmesi.
Annelerinin memelerinden, bir yere gitmeyen yolları, pıhtılaşmış arzuları, eşyaların kasvetini, baba sesinin soğukluğunu emerek büyüyen çocuklarla, yanlış büyüyen kadınların, erkeklerin birbirlerine gömüldüğü ay kandil sokaklar,
pıtraklı sözler, mezar damlası odalar. Her şeyi hayranlıkla küçümsemenin gergefine geren; uzakları, topuklarda zonklayıp duran bir dip sızısına, bir yıkıcı tutkuya çeviren sonsuz bir sıkıntı ayini… Tezer Özlü’den iç burkan birkaç görüntü, sanırım bu resmi taşradan merkeze taşıyan, bu tozlanmış ruhun çırpınışına harf harf bir başka gerçeklik yaratan yeni bir bunaltı haritası olacaktır:Şimdilerde … Sokak aralarından geçerken … gözüme pijamalı aile babaları
ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim … evlerin pencere camları buharlaşmışsa . .. odaların içine asılmış çamaşır görürsem … bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayınlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara kadar yayılıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek. .. isterim hep.Bu ruh atlasında, bu fiziki coğrafyada insan, önce şaşmaz bir şekilde, kendi hayatının dışındaki her şeye derin bir hayranlık duygusu besleyecektir. Başka hayatlar; yıldızlar, ırmaklar, yollar kılığında günde bin kez kirpiklerinden gövdesine akıp duracaktır:
Kitapların, türkülerin, filmlerin başka dünyalara yağdırdığı yağmurlar bir iyilik, bir arınma gibi oralarda yaşayan herkesi köpük köpük çoğaltacaktır. Başka insanların baktığı pencereler güleç, başka güneşlerin vurduğu sular derin ve mavi olacaktır. Evlere dönüş, hak edilmiş bir şenlik olacaktır başka dünyalarda. Bir ip gibi insanların boğazına oturan sokaklar, ufukların ardında insan içine karışmış bir gökyüzüne dönecektir. Burada mutluluk kişiliksiz bir duyguyken, uzaklarda acı bile yaşama bağlayacaktır insanı. (Bir Gün Ölümden Önce)
Ancak, hevesin ve hayalin, insanların gövdelerini durdukları yerde pervaneye çeviren kanatları, önlerinde açılan bir yola dönüşmez her zaman. Hele de taşrada … Taşranın masalı yine taşra olacaktır. Rüyası kendinde gerçekleşecektir. İnsan kendisine rağmen, kendisini sevmeden ne kadar yaşayabilir? Hangi mutsuzluk yüzünü balmumuna çevirirse çevirsin; hangi tenha zaman canında yaprak dökerse döksün; hangi uzaklar gerçeğini küçük düşürürse düşürsün, hiçbir yere varmayan bu kıyısız hayranlık, aynı hastalıkla sakat, varıp bir küçümseme refleksine dönüşecektir. Bu kez kendisini hayranlığın öznesine çeviren, başka dünyaları, başka hayatları küçümseyen bir reflekse. Hiçbir zaman ışımamış olan uzakların ışığı birden sönecektir. Kasvetin odaları başlayacaktır ışımaya. Bahçeler dört mevsimden yapılmış bir yaşama tutamağına dönecektir. Yıldızlar pencerelerde birer hayal boncuğu olacaktır yeniden. Elimizde olan budur. Bu, bizim hayatımızdır. Biriciktir. Hayranlığın tahtına kurulmuş küçümseme, yaralı aklımızı ele geçirmiştir: Uzaklar yalnızlıktır. Kötüdür. Korkutucudur. Bize bizden başka dost yoktur. “Cehennem, başkalarıdır.” (Sartre)
“İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır,” der Schopenhauer; taşra bu sözün, var olmak için çaba harcanmadan gerçeklik kazandığı yerdir. Yazgının bu peşin cezasından kurtulmak ağırdır, pahalıdır.
...
Biz hepimiz uzun uzun sıkılırız
Arkadaşlarımız da sıkılırlar ki bize gelirler
Boşlukta asılı bir Tanrı zamanı
Otururuz bütün hareketlerin dışında
Aynı sözleri her gün ilk kez söyleriz
Yalnızlığımızdan kopmuş bir taştır çocuklarımız
Yaşına gelmeden katılırlar bize
Pencerelerden yine kendimizi görürüz
ôyle uzak ki dünya avuçlarımıza
ikinci bir cezadır duamız kalbimize
Hoyrat ve sıkılgan gideriz kadınlara
Kadınlardan geliriz bir eksiklik cümlesi
Gölgemiz kendimizden daha konuşkandır
Hiçbir güzellik kışkırtamaz aklımızı
Yoktur ki acı olsun başkalarının yıkımı
Dışımızdadır ağaçların kanadı suların elleri
Toprakla deniz arasındaki fark
Birisinde susuz boğuluruz
Öteki nem bile değildir sözümüze
Her kapımız bir mezar taşı
Biz hepimiz uzun uzun ölürüz …Şükrü Erbaş, Pervane.
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
KAFDAĞI
Dünyanın bütün şiirleri sizi söyler, bütün şarkıları size söylenmiştir. Çocuk kalbiniz gövdenizde çiçek açmaya başlamıştır. İçinizde binlerce karınca dünyayı size, sizi dünyaya taşıyıp durmaktadır. Baktığınız her şey büyülü aynanızdır. Sesiniz billur gibi açar ağzınızda. Parmaklarınız saçlarınızdan değil gökyüzünden taşar. Bütün sesler bir uzaklık hevesi, bir arzu atlasıdır. Bütün masallar siz olursunuz. Kafdağı her gün gidip geldiğiniz bir murat yoludur. Leyla sizden ayrılır, Mecnun’a çöller kurarsınız. Evler her gün biraz daha küçülür. Bütün kızlar o küçük odalarda güzelleşir. Pencereler siz baktıkça kapanır. Kimse acınızı duymuyordur! Her şey bir incinme yumağına dönmüştür. Sokaklar yalnızlığınızın ıslığı olur. Bir avuç mahallelerde bir şarkı boyu gider gelirsiniz. Sonsuzluğun elifi başlamıştır. Sizi insan içinden çekip alan aşk, götürüp insan içine katmaktadır yine. Okuduğunuz her şiir, her hikâye içinizdeki nar ocağına düşer. Bütün kitaplar sizi söylemektedir. Yeni bir büyümedir bu, acının bile yaşama gücüne, dünya bağışına dönüştüğü.
Sonra bir gün hiçbir sözün kalbinizi karşılamadığını görürsünüz. Sizin hikâyeniz değildir harflerin çatısı altındaki o ayrılıklar, köpüren bakışlar, arzulu parmaklar. Sizi göklere çıkaran boşluk, yerin altına doğru çekmeye başlamıştır. Herkes baş dönmesini unutmuştur. Akşam gün ortasında gelir. Rüyasız uykularla sabaha çıkılır. Dünyayı göğsünüzden taşıran arzu, bir kan pıhtısına dönmeye başlamıştır. Her şey üstünüze gelmektedir. Ağaçlar, kuşlar, börtü-böcek bütün sevincini yitirir. Bir hayıf cümlesi uyanır içinizde usul usul. Birden anlarsınız ki sizin acınızı ancak sizin sözünüz avutacaktır. Yazacaksınız. O sonsuz beyazlığa, kimsenin söylemediği o büyülü dizeyi düşeceksiniz.
“Ben’in korkuluksuz köprüleri”nden * geçiş başlamıştır. Mezarları hayata katan bir maceradır bu. Siz biriciksiniz, sözünüz sizden biricik. İnsanın kendi sesinden daha dokunaklı ne olabilir bu kalabalıkta…Şükrü Erbaş, Pervane.
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
TAŞIN ÇİÇEKLENMESİ
Yalnızlık ağaçlardan kuşlardan gelmiyor
Otlar böceklerle, bahçeler bulutlarla
Dört mevsimin masalını söylüyor
Sular kederlenmiyor kimsesiz akıyorum diye
Balıklar denizin yedi renkli turnası
Toprağın taşa borcu yok, gülün bülbüle nispeti
Kediler sokaklarda birer güneş salkımı
İğde kokuları, erik şıraları, ceviz boyaları…
Ey gövdesini aklının çarmıhında unutanlar
Yalnızlık bizden yayılıyor dünyaya
Ağzımızda kan pıhtısı arzular
Topuklarımızda uzakların kararan çanı
Duvarlara gömüyoruz var oluş ayetimizi.Parmaklarının kandilleriydi
Sabah diye boşluğa saldığım rüya
Boncuklu cümlem
Güzel söz yetmiyor taşın çiçeklenmesine
Başlıyor başkalarının zamanı
Alnımda gökyüzü hecesi bir kırık mavi
Kapatıyorum bütün pencerelerimiŞükrü Erbaş, Pervane.
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
TANRININ HARFLERİ
Tanrının harfleri olmasaydı, hiçbir kadın hiçbir erkeğe, hiçbir erkek hiçbir kadına bir tek sevgi sözü söyleyemezdi. Deniz köpüklenmezdi. Çiçeklere rayiha yürümezdi. Serçeler güneşten önce doğmazdı. Ağaçlar şarkı söylemezdi. Dünyanın bütün dillerinden yapılmış bir dil, kirpiklerin hevesini parmaklarda mucizeye çevirmezdi. Beden arzu etmezdi. Hayvanların gözlerinden merhamet duygusunu öğrenemezdi insan. Keder olmazdı. Zaman, doğumla ölüm arasında cümle kurmazdı. Evlerin pencereleri dışarı açılmazdı. İnsanlar birbirlerine gözyaşı boncuklarından armağanlar sunmazdı. Dünyamıza akşamlar gelmezdi. Uykular bizi her sabah yeniden doğurmazdı. İnsan, ayrılığa şiirler söylemezdi. Hazla hüzün arasında salkım çiçekler açmazdı dünya.
Tanrının harfleri olmasaydı, insanın ilk çığlığı dünyayı tutmazdı. Aldığı soluk öldürürdü herkesi. Sonsuzluk olmazdı. Ölümü gördükten sonra kimse kimseyi sevemezdi. Üzümün güneşinden şarap kandilleri yapamazdı insan. Hayal olmazdı. Hatıra olmazdı. Yeryüzü beşiğinde gökyüzü uyumazdı.
Doğanın kalemiyle doğanın kağıdına şiirler yazamazdı insan.
Şükrü Erbaş, Pervane.
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
Ağaçlar şarkısını döktü Boncuk Hanım
Bahçelerin duası ölüm üzerine nicedirGölgelik, Şükrü Erbaş
…
Ey gövdede çiçeklenen zaman
Kendini sevmeden kimseyi sevemezmiş insanBir Gün Bu Sözlerde, Şükrü Erbaş
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
Üç tutku yönlendirdi hayatımı: Sevgi açlığı, bilgi arayışı ve başkalarının acılarına yönelik dayanılmaz bir merhamet. Aşk ve bilgi göklere yükseltti ama merhamet her seferinde çekip yere indirdi beni.
Bertrand Russell
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
@plansız, içinde söyledi: Geceye bir söz bir şiir bırak
-“Seni sevmek başka bir şey hürriyet/ Uğruna dövüşmek başka…”
-Sizce hangisi daha önemli bunların? Sevmek mi, dövüşmek mi?
-Bu sorudan hiçbir şey anlamadım. Elbette dövüşmek…
-Yazanda bu anlamda yazmış değil mi?
-Başka anlamda olacağını sanmam.
-Olur. Galiba doğrusu da, o başka anlam… Çünkü insanlar hürriyet için, hürriyeti hiç sevmeden de dövüşebilirler, daha beteri, neyin nesi olduğunu hiç bilmeden…
-Sevdiği halde dövüşmeyen, bilmediği halde dövüşenden daha mı iyi demek istiyorsunuz?
-Gerçekten sevince dövüşmemek olmaz…Kemal Tahir, Yol Ayrımı
Gelirken bir şiir söylemiştiniz. Teslim olmakla esir düşmek arasındaki ayrıntı üstüne... Sonu da galiba, hürriyeti sevmekle, hürriyet uğruna dövüşmek arasındaki başkalığı anlatıyordu.
“Evet... ‘Seni sevmek başka bir şey hürriyet / Uğruna dövüşmek başka...’”
“Sizce hangisi daha önemli bunların? Sevmek mi, dövüşmek mi?”
“Bu sorudan hiçbir şey anlamadım. Elbette dövüşmek...”
“Yazan da bu anlamda yazmış değil mi?”
“Başka anlamda olacağını sanmam.”
“Olur. Galiba doğrusu da o başka anlam... Çünkü insanlar hürriyet için, hürriyeti hiç sevmeden de dövüşebilirler, daha beteri, neyin nesi olduğunu hiç bilmeden...”
“Sevdiği halde dövüşmeyen, bilmediği halde dövüşenden daha mı iyi demek istiyorsunuz?”
“Gerçekten sevince, dövüşmemek olmaz." Sevmeden de dövüşmemek olduğuna göre, şiiri yazan tepeden tırnağa yanılıyor! Telaşlanmayın, çok doğru gibi göründüğü için çok sevdiğimiz böyle yanlışlar pek çoktur. Yalnız sizin başınıza gelen bir iş değil bu... İnsanoğlu, hep gerçeği aradığıyla övünür. Gerçekten yana olduğunu ileri sürüp böbürlenir. Öyleyken, hepimiz hiç ara vermeden yanlışlıklar yaparız. Hem de gerçeğe çok benzeyen yanlışlıklar...
-
RE: Bazı Şeyler🎶📚☕🎬📝
İnsan gördüğü bir şeyin esasını merak ederse, onun neden öyle olduğunu araştırırsa, günün birinde kendi işinde muhakkak yararlanır bundan.
…
Yüzyıllardır gördüklerini, dinlediklerini, öğrendiklerini yorumlamaya alışmamıştı insanlar, bu nereden geliyor diye merak etmemişlerdi. Onları tedirgin etmeden, onlara yeni olan karşısındaki ilkel korkuyu hissettirmeden düşünmeye alıştırmak gerekiyordu.
…
Her şey öğretilebilir. İyi yaşamak için neler yapmalı? Bunu bile öğretebiliriz insanlara. Çünkü iyi yaşamak da ‘bilgi’ye dayanır. Bunu göstermeliyim sizlere. Çünkü ülkemizin insanları daha yaşamanın acemisidir. Onlara insan gibi yaşaması öğretilmemiştir henüz. Nasıl yaşamak gerektiği de sezdirmeden öğretilebilir onlara. Hayatın yaşamaya değer olduğu öğretilebilir. Güzel sanatların da, edebiyatın da 'büyük ve güzel şeylerin' de var olduğunu öğrenmeli insanlarımız.Bir Bilim Adamının Romanı-Mustafa İnan
Oğuz Atay. -
RE: Geceye bir söz bir şiir bırak :)
Bir süredir vahiy gelmiyor diye; “Herhalde Rabb'in sana darıldı ve seni terk etti” dediler. Seni teselli eden Yüce Yaratıcı’ydı: “Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı… O seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi?”
-
RE: Geceye Bir Şarkı Bırak
@KamuAdayı Hangi birini diyeyim, o kadar çok sevdiğim şarkısı var ki buraya bir liste bırakayım ara ara dinleriz lakin Bozdoğan'ı günün duygusuna binaen paylaşmıştım o ayrı
https://www.youtube.com/watch?v=U80ZwCj2YbE
…
https://www.youtube.com/watch?v=X-INQp1WHe0
…
https://www.youtube.com/watch?v=8bdcKpjYdn0
…
https://www.youtube.com/watch?v=4XdPcdf7wgY
…
https://www.youtube.com/watch?v=MYY8ilNyCJc
…
https://www.youtube.com/watch?v=ejy1PIAoTUA
…
https://www.youtube.com/watch?v=dm1kw6N8ztc
…
https://www.youtube.com/watch?v=_ZhEWPAZfcY
…
https://www.youtube.com/watch?v=R0cLExpwiEI
…
https://www.youtube.com/watch?v=oBoHmoqZZUg
…
https://www.youtube.com/watch?v=fLIqMbMFqMk
…
https://www.youtube.com/watch?v=Ap7vDT6sgbk
…
https://www.youtube.com/watch?v=gHp9w0T7iKk -
RE: Geceye Bir Şarkı Bırak
memleket sevdana yürek gerek...
https://youtu.be/wAxOZBw6vJ8 -
RE: Geceye bir söz bir şiir bırak :)
https://youtu.be/dqxrI1vOrCc
Dediğin gibi azad oldu, keşke sen de görseydin.
"At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır." -
RE: Tercihiniyap.net Telegram Duyuru Kanalı ve Diğer Sosyal Medya Hesapları
@aroma tüh ya demek hiç sırası gelmedi, bahsederdim, benim de çok olmadı çeşitli dijital programları bu şekilde aktif kullanımım, kesinlikle teknolojinin nimetlerinden yararlanmak gerek:)
-
RE: Tercihiniyap.net Telegram Duyuru Kanalı ve Diğer Sosyal Medya Hesapları
Radyo fikri vardı sanki eskiden aslında spotifyda bir podcast kanalı olacak haftalık konuk alacak, 1 saatlik örneğin, sorunlar, çözüm önerileri, görüntü vs. yok nasılsa, konuklar yaşadıklarını anlatacak, geleceğe büyük bir arşiv çalışması olurdu. Mezunlarımız sahip çıkar ve sürekliliğini sağlarsa, sesimizi duyurmak açısından işimizi epey kolaylaştırırdı, yeni nesil seviyor böyle şeyleri, kim bilir belki beklenen ilgiyi görür, bir düşünün derim:)