SRPR tarafından gönderilen iletiler

Trump siyasi figür olarak yalnızca ABD’yi temsil etmiyor. Gün içinde attığı tweetlerde bile çok keskin dönüşler olmasının sebebi de budur aslında. Uzun zamandır Amerikan dış politikasına karar verenlerin yalnızca başkanlar olmadığını, asıl karar vericilerin başka “üst akıllar” olduğunu söylesem çok mu büyük bir komple teorisi yaratmış olurum acaba?
Son 100 yılda kaç kez ABD başkanının değiştiğine ve kaç kez Merkez Bankası başkanının değiştiğine bakarsanız (Merkez Bankası başkanlarının kökenlerinin de genelde yahudi olması genel olarak dikkat çekicidir) bazı ipuçları elde edebilirsiniz.
Trump’ın attığı son küstah tweetteki “eşsiz ve büyük bilgelik” aslında kendisine ithafen söylediği bir şey değildir. Her ne kadar dengesiz bir kişilik gibi görünse de bir Amerikan başkanı böylesi çocukça bir egoist açıklama yapmaz. Buradaki eşsiz ve büyük bilgeliğin sermaye sahibi üst akıllara ait olduğu gayet açıktır ki bu tür açıklamaların ardından hep ekonomik tehditler geliyor zaten. Bu tür küstahça tehditler içeren tweetlerin hep ekonomi silahı ile birlikte kullanıldığına dikkat çekmek istiyorum. Trump, aynı zamanda kendisini başkanlığa taşıyan yahudi lobisini de temsil etmektedir. Aile bağlantıları da zaten ortadadır. Burada Amerikan tarihi ve yahudi etkisi başlıklı çok geniş bir yazı yazmak isterdim açıkçası
Yani ekonomik tehditler, küstahça, korkusuzca ifadeler içeren tweetler başka yerlere adreslenmelidir. Bu tweetlerin anında dolara etki etmesini de gayet kolay anlayabiliriz bu şekilde. Türkiye’deki sermaye sahipleri ve dış bağlantıları konulu bir yazı da güzel giderdi bu noktada
Akşam saatlerinde aynı Trump bu sefer çok daha farklı içeriklerde tweetler atabiliyor. Aslında bu dengesizlik gibi görünen durum uzun zamandır bilinen ancak gün yüzüne pek fazla çıkmayan bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Amerikan başkanları iç siyasette ne kadar etkili ve özgür ise dış siyasette o kadar bağımlı ve yalnızca siyasi figür konumundadır.
Biraz fazla komplo teorisi gibi olduğunun farkındayım ancak birgün üşenmezsem bu konular hakkında fikirlerimi kendimce daha geniş çerçevede anlatabilecek bir yazı yazabilirim.

1 numaraya Boğaziçi’ni yazmak gerekir. Bana göre daha sonra ODTÜ gelir. Eymir Gölü etrafında bir bisiklet turu bile ayrıcalıktır. Son olarak da tabiki okulum Anadolu Üniversitesi’nin Yunus Emre Kampüsü de gayet güzeldir. Çoğu üniversite gibi binalar dağınık değil yan yanadır. Kampüs içerisinde parklar vb dışında boş alan azdır. O nedenle kampüs içinde ringe gerek duyulmaz.

@jsm @sim
Anladım, benim bahsettiğim 3 oyunluk farklı bir şeymiş arkadaştan öğrendim. Ben de bütün oyunları onun gibi zannettim. Dediğim gibi daha önce tiyatro izleyicisi olmadım. Cahilliğime verin.

@jsm @sim Açık söylemek gerekirse tecrübeli ve düzenli bir tiyatro izleyicisi değilim. Yeni bir tiyatro izleyicisi adayıyım şu anda. Denk gelirse bir arkadaşımla gitmeyi düşünüyorum.
Daha önce tecrübem olmadığı için aklıma takılan bir soruyu sormak istiyorum. Bazı oyunların ilk oyun biletleri tükenmiş durumda. Daha sonraki bölümlerini izlesek sıkıntı olur mu acaba? Konu bütünlüğü, oyunun anlaşılırlığı ve oyundan zevk alma açısından soruyorum. Yoksa bir oyunu mutlaka ilk bölümden itibaren dizi gibi kaçırmadan izlemek mi gerek?

https://m.youtube.com/watch?v=RWPDXGd3L14

“-izm’ler idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir.”
(Cemil Meriç, Bu Ülke)

Ankara için gitmeye değer diyebileceğiniz önerisi olan varsa sevinirim.

@SRPR Eskişehir diyince Fethi Heper’i de anmamak ayıp olur. Kendisi Vergi Hukuku derslerine girer. Yaşına rağmen en arka sıraları bile çok iyi görür anfide. Eski milli futbolcudur. Metin Oktay, Can Bartu gibi efsanelerle Eskişehirspor’da karşılıklı top koşturmuştur. Yanlış hatırlamıyorsam Sevilla’ya 3 golü vardır. Bu alanda kendisine ait bir de rekor vardı en son.

Anadolu Üniversitesi Maliye Bölümü hocalarından Şebnem Tosunoğlu

Arkadaşlar bu konunun sosyolojik, siyasi, tarihi, ekonomik birçok parametresi var. Bütün bu etkenleri bir arada etraflıca ve “tam bilgi” ile değerlendirmek bu platformda mümkün değil. Bu konuda emin olabildiğim tek şey bilmediklerimiz bildiklerimizden çok daha fazla. Yalnızca “45” dakikalık haberlerden ve etrafımızda gördüklerimizden yola çıkarak bu konuda yorumlar yapıyoruz. Peki işin arka planına ve tüm değişkenlerine vakıf olamıyoruz diye yorum yapıp fikir üretmeyecek miyiz? Elbette fikir üretmek herkesin yaşamak kadar doğal hakkıdır.
Ancak bu konuda önemli olan yaptığımız yorumların bilgilerimiz ve tecrübelerimiz ile sınırlı olduğunu unutmadan, bu nedenle de mutlak doğru olduğunu düşünerek başkalarına dayatmaya çalışmadan yorum yapmalıyız. Kullanılan dil ve üslup bu yönde olmalıdır. Unutmayalım ki bizden daha fazla değişken hakkında bilgiye sahip olanlar da vardır.
Gerçi bizim kronik sorunlarımızdan biriydi bu değil mi.
Bazı konulara başkalarının gözünü kullanarak bakmayı öğrenebilsek keşke.
“-izm’ler idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir.” (Cemil Meriç)

@Aslan-Reyiz , @helin05
Önemli bir konu bence. Sorulursa ve soruda direkt olarak kanun ismi verilirse zaten sıkıntı kalmaz.
Ancak kanun ismi belirtilmeden sorulursa bana göre Özel Kanun-Genel Kanun ayrımına bakmak ve Yeni-Eski Kanun ayrımına dikkat etmek gerekir. Kanun ismi verilmeden sorulursa normlar hiyerarşisi ve uygulanması bilinmelidir diye düşünüyorum.
Ayrıca bildiğiniz gibi VUK yalnızca vergi ve benzeri konuları düzenlerken AATUHK tüm amme alacaklarını kapsar. Takdir edersiniz ki vergi bir amme alacağıdır ancak her amme alacağı vergi değildir. Farklı amme alacakları da vardır.
Bu konuda sorunun gelişi, normlar hiyerarşisi ve uygulanması önemli olacaktır. Böyle can sıkıcı sorular sorarlar mı bilmiyorum ancak sorarlarsa ciddi eleyiciliği olur ve bana göre net olarak aydınlatılması gereken bir konu.

@paretowilfredo
Baktım hocam. Teşekkür ederim.

Arkadaşlar branş bazında sıralamaya nasıl bakıyoruz yardımcı olabilir misiniz? AİS’ten giriş yapınca yalnızca KPSS sonuçlarımı görebiliyorum. Yardımcı olursanız sevinirim.
@Mülkiye_17

@tozkok Hocam ben de Erdal hocadan Mikro’yu bitirdim. Erdal hoca KPSS’ye aday hazırlamak için yazmamıştır bu kitabı. Kitap zaten Mülkiye’de ve diğer birçok okulda ders kitabı olarak okutuluyordu. Mülkiye’de artık değişmiş galiba. Yani Erdal hocanın kitabının asıl amacı sınav kazandırmak değil, İktisat öğretmektir. İktisat’ın “besmelesi” olan ceteris paribusa bile neden ihtiyaç olduğunu tartışır kitabında. O nedenle amacınız yalnızca KPSS ise evet bazı yerleri, özellikle bazı konuların matematiksel ek kısımlarını atlayabilirsiniz.

@fatos_ Size katılıyorum. Bence de Erdal hocanın kitabı abartıldığı kadar zor değildir. Zordan kasıt cümlelerin biraz fazla uzatılması ve tekrar edilmesi ise buna katılabilirim. Ama anlaşılma zorluğu bana göre kesinlikle yoktur. Kitapta akademik üslup kaygısının olduğunu unutmayalım bence bu kitaba yaklaşırken.

Özellikle yazılı sınavlar için kesinlikle etkili bir kaynak olacağını düşünüyorum. Ben Mikro’yu Erdal hocadan 1 kez bitirdim. Şimdi Makro’yu yarıladım. Faydasını şuanki hazırlanma sürecimde fazlasıyla görüyorum. Almak isteyenlere tavsiye ederim.

@Dumspirospero Hocam alım ve atama birbirinden ciddi farkları olan iki kavram. Atama bekleyen arkadaşlar mesleğe zaten “alınmıştır.” Er yada geç mesleklerine başlayacaklar. Emekliliğe kadar ortada kalacak halleri yok. Mesleğe “alınan” adayların görev yerlerine sevkleri ve yetki alarak mesleğe başlamaları ise “atama” olarak nitelendirilebilir. Binlerce insanı ilgilendiren bir konuda bir bakanın kullandığı kelimelere dikkat edeceğini düşünüyorum. Alım ile kastedilen mesleğe yeni adayların dahil edilmesidir. Yakında ilanın geleceğini düşünüyorum.

@Godot Beğendim hocam, güzel yorum. Gerçekten o kıvama geldik artık. Zaten işsiz olan insanlar giriyor bu sınavlara. İşsiz adamın sırtına bir de sınav ücretlerini yüklemek doğru mudur acaba? Girecek aday sayısının az çok belli olduğu, milyonların girdiği üniversite sınavı gibi olmayan bu tür sınavların maliyeti nedir gerçekten merak ediyorum.

Arkadaşlar içinde bulunduğunuz tartışmanın ne kadar yersiz olduğunun farkında mısınız? Rica ediyorum bırakın da insanlar ilanın heyecanını, sevincini yaşasınlar ve mümkünse siz de bu heyecana dahil olun. Ben kimsenin burada durduk yere birilerini karalamak niyetinde olacağını zannetmiyorum. Herkes özgürce fikrini söylüyor ancak bazen yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Bence bu yersiz tartışmayı sonlandıralım ve bu sürece “katkı sağlayacak” öneri ve paylaşımlarla devam edelim.

@fatos_ Hocam gün gün, ders ders kısmını tam anlayamadım. Dershanede dersler başla bitir şeklinde giderken siz farklı bir derse mi giriyordunuz ya da kendiniz farklı bir derse mi çalışıyordunuz?

@fatos_ Tavsiyeleriniz için teşekkürler hocam. Anladığım kadarıyla Themis’ten çok memnun kalmışsınız. ️ Themis’e giderek ve bazı derslerde 1-2 kaynak ekleyerek 30 üstü netler görülebilir sonucuna vardım. Umarım gerçekten dediğiniz gibidir ve giden arkadaşlar memnun kalırlar. Bu konuda bence dershane dışında sizin de ciddi bir bireysel çalışmanız olmuş. Aksi takdirde o netlere ulaşmak kolay değil. Ben de sizin gibi konuları soru üzerinden değil de konu anlatımı üzerinden öğrenmenin doğru olduğunu düşünüyorum. Bol soru çözmenin amacı; hız kazanmak, tekrar olması, bilgilerin pekişmesi olmalı bana göre. Aksi takdirde konular tam kavranmazsa bazı yerler havada kalabiliyor.

YDS; TOEFL ve IELTS gibi İngilizce bilgisini (dinleme, anlama, konuşma ve muhakeme yeteneklerini) ölçen bir sınav değildir. YDS belirli kalıplar üzerine kurulu bir sınavdır. TOEFL'dan yüksek puan alan bir arkadaşım YDS'de zorlandığını belirtmişti. Bunu ana dili Türkçe olan insanların Türkçe testlerini fulleyememesi gibi düşünebilirsiniz. YDS mantığı ile Türkçe testlerinin mantığı benzerdir. Bu nedenle birçok YDS kursu öğrencilerine kalıp ve kelime ezberletme üzerinden yol almaktadır. İngilizce temeli olan bir insan -temelden kastım online oyun İngilizcesi değildir. Karşısındaki insan ile 5 dakika boyunca basit düzeyde muhabbet edebilecek bir İngilizce'den bahsediyorum- 3 veya 4 ay gibi bir sürede YDS kalıplarına uygun kaynaklar veya bu kalıplara uygun YDS kursları ile rahatlıkla amaçlarına uygun puanlar alabilirler bana göre. Tabi bunun için düzenli ve yoğun bir çalışma gerektiğini söylememe gerek yoktur diye düşünüyorum. Bana göre YDS'de kritik nokta kelime bilgisidir. (vocabulary) Ne kadar çok kelime bilirseniz o kadar çok soru yapma şansınız artar. YDS'den yüksek puanlar hedefliyorsanız kelime bilginizi geliştirmeniz gerekmektedir. Her gün kendinize 5 kelime gibi (kişiye göre değişecektir) bir hedef belirleyerek ve o kelimeleri gün içinde içinizden cümlelerde de kullanarak ciddi kelime bilgisi edinebilirsiniz. YDS'de vocabulary hayat kurtarır.
Amacınız İngilizce öğrenmek ise tabi ki daha farklı bir yol izlemeniz gerekecektir. Dil öğrenmek (bir dilin edebiyatını, tarihini, tüm kültürünü kapsayacak düzeyden bahsetmiyorum) o kadar da zor değildir. Daha eski yıllarda, dil kurslarının bulunmadığı ve bilgiye ulaşmanın nispeten daha zor olduğu dönemlerde insanlarımızın kendi imkanları ile dil öğrenerek "edebi eser" çevirileri yaptıklarını unutmayalım.
Bir dili teoride yani kağıt üzerinde öğrenmek kolaydır ancak pratiğe dökmek biraz zaman ister. Bu konuda altyazılı yabancı dizi ve filmlerin çok faydası olacaktır. Eğer ayırabilecek vaktiniz var ise yabancı dizi ve filmlere zaman ayırmanızı öneririm. Bir süre sonra altyazısız bir şeyler izlediğinizde genel olarak konuya hakim olabildiğinizi göreceksiniz. Bu durum özellikle kulak aşinalığı ve kelimelerin telaffuzları gibi konularda da sizi geliştireceğinden TOEFL ve IELTS gibi sınavlarda da faydalı olacaktır.
Yalnızca YDS odaklı değil, İngilizce öğrenme odaklı çalışmalarda; Türkçe'nin bazı günler tamamen yasaklı olması, arkadaşla ile İngilizce sohbet, chat sitelerinde yabancılar ile İngilizce sohbet ve en etkilisi belli bir süre İngilizce konuşulan ülkelerde kalmak gibi destekleyici yöntemler de vardır elbette.
Özetlemek gerekirse İngilizce olayını çok da kasmayın arkadaşlar. Amacınıza uygun her düzeye doğru yöntemlerle kısa sürede gelebilirsiniz.
Şimdiden sınava girecek tüm arkadaşlara başarılar dilerim.