...
Bir kent, viran, yalan bir kent mahkûm eden seni; beklemeyeceksin temizlensin diye sokakları. Göğü açılsın diye ummaktan vazgeçeceksin ciğerleri kötülük soluyan insanlarla dolu o kentte. Düşünü talan eden fırtınalara açıp yelkenini denizin ardına çevir yüzünü. Her esişte taşısın seni çağıran o kentten uzaktaki düşlerine. Zor deme, zor olan dayanmak cam kırıkları fırlatan o bakışlara, bilmeyen yüreğin naifliğini o kem sözlere ve günden güne tükenmelere. Yeni bir kent inşa etmekten zor düzenin yok ettiği kenti yalandan yamalarla tamir etmek. En güzeli bırakmalı, zehir saçan seslerinin yankılarında yok olsunlar. Bırak itinayla parlattıkları maskelerinde soluksuz boğulsunlar. Sen çık yola, yüreğin rehber ise Hak yarendir sana bilesin. Bin yıl yetecek düş tohumu al heybene, bin yıl yürü ve bitmez bu yolculuk deme.
En kötü mezrayı terk bile hüzün verir, bilirim. Bilirim ağırdır yükü yüreğin, gamını da al ve bir yol bul kendine. Çık o yola ve korkma, her durakta biraz daha hafifleyerek, her molada bir yudum sıcak çay ile iyileşerek, düşerek ve düşleyerek varacaksın, varılacak olana.
...