Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Sunar bir câm-ı memlû, bin tehî peymâneden sonra
Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra
-Mezâkî(Felek, bin boş kadehten sonra bir dolu kadeh sunar ve arzuya da uygun döner hayat, şartlar amma neden sonra - sabra işaret eder )
-
. . . . . . . .
-
YEDİ
bazı şehirlerde 7 tane tepe varmış
bizim gezegende 7 katlıymış gökyüzü
çarpım tablosunda ilk ezberlenen iki kere iki değil
yedi kere yediymiş
ingilizcede "seven" diye bi sayı varmış
ama o biz onu fazla sevmedik
çünkü,
sarıl sıklam itilişleri yedirememiş kendine bazı adamlar
bu yüzden epey kilo vermiş küçülmüş
ilkokula 7 yaşında başlanırmış o zamanlar
ana sınıfı 7 yasında bitermis, annelikse 70
7 baharatla yoğrulurmuş el değmemiş o tutkular
7 iş gününde ve 7 kış ayında öğlene kadar yatarmis tembel adamlar
ve 7 kere tavaf edilirmiş Kabe
sonra,
sonra ay yedi kere dönmüş dünyanın etrafında
tam yedi kere dönmüş aşkım..Kendi şiirimdir umarım beğenirsiniz
-
...
uzun ve nemli gecelerime düşen yağmur taneleri vardı; yastığımın bir yanını ıslatan, kirpiklerimin herbir telini sızlatan...
başak tanelerini ekmek diye koklamak isterdim hep, sonra bir tomurcuğu çiçek diye saklamak...
...
zaman tükendi, akrep yelkovana yenildi derken;
geldi, güldü ve ben; birgün kuşların ülkeme göçebileceğine, kurumuş çiçeklerin yeniden açabileceğine ve dudakların gülmek için aralanabileceğine onun yüzünde rastladım.
...
-göğüs kafesine sığdırdığı merhamet, gülüşüne yansıyordu. sesinde gizlenen ve konuştukça çağlayan bir nehir, kurak topraklara baharı müjdeliyordu. elleri sıcacıktı, sanki avcumun içinde gezinen bir kelebek maviliklere havalanıyordu. yüreğim buna hazır değildi belki, toydu...
kirpiklerinin ardında gizlerdi geceyi; yüreğinden süzer, öyle dökerdi herbir heceyi. eski kelimeler yeniden anlamlanırdı sesinde, anlamsız sözler şiir olurdu ılık nefesinde...-
...
oysa şimdilerde, her rüzgar estiğinde kır çiçeklerinin kokusu sarıyor etrafımı. parmak uçlarıma serçeler konuyor birdenbire. bulutları seyre dalıyorum, sönen yıldızları sayıyorum bazı gecelerde...
...
bir çocuk gülüşünde yeniden doğuyorum her güne. yüzünün ılıman ikliminde açan papatyaları topluyorum tek tek. kuşlara su veriyorum sonra. ve nihayetinde; kaybettiğim yolumu sende buluyorum, sen oluyorum.../ ellerim; bir küçük ağaç dalı, tuttuğun her an sana doğru yeşillenen. /
-
insan değil de ağaç olsam
dallarımın arasından rüzgar esse
yapraklarım, çiçeklerim meyvelerim olsa!
mevsimleri yaşasam...
köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar...
böcekler, karıncalar yollansalar içime...
çürütseler oralarımı,
ballarım, sakızlarım olsa
gövdeme bir insan yaslanıp uyusa...
ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam...
https://youtu.be/bN_geLLSpwk -
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize?
Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir.
Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
https://youtu.be/_1InLLgdHPY -
. . . . . . . .
-
Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...Üstü kalsın...
Cemal Süreya -
Bu adamın elleri seni sevdi
Senin için
Kalem tuttu bu adamın elleri
Ve o kalem
Senin için neler yazdı
Yıllarca seninle paylaştı
Sevgisini, hasretini
Şimdi ben
Ellerimde ağlayan
Ve şairliğimin idam hükmünü imzalayan
Bu kalemi kıracağım.Ve senden
Ve Tanrı'dan
Ve bütün insanlardan
Ölmüş bir kalemin
Hesabını soracağım.Ümit Yaşar
-
Susmak cinayettir’ derim ya ben hep;
işte öyle, bırak zehrini ve git!
Gülüşüm donsun dudaklarımda,
kanım çekilsin damarlarımdan,
soru işaretleriyle boğ beni,
ve git.
...Sağır bir sessizlik içinde, dilsiz zamanlara aç kapılarını…
Yalancı aynalarda seyredip kendini,
Saklı sandıklara göm duygularını!
Sus ki, bir bahar sabahı açılmasın kalbim,
ve hanımeli kokuları yaymasın dünyaya!
Keskin bir kılıç gibi savur sessizliğini
Bir yara daha aç gönlümde,
bir dal daha kır hayat ağacımdan,
ne fark eder değil mi?
Acının dibi yok sevdiğim, ölçüsü yok!
Sus ki, giderek uzaklaşsın kızıl ufuklar!
Akın Tekin -
Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık
Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı
Sevmek, hiç sevilmeden; korkunç güzel
Aşk dediğin karşılıksız olmalı.Ümit Yaşar
-
. . . . . . . .
-
’Hevesleri, beklentileri, erteledikleri, kursağında kalmış kelimeleri, kaçırılmış bakışları, gizledikleri, bitirilmemiş mektupları, susuşları ve istemsiz veda edişleriyle tamamlanmamış bir cümledir insan.’’
Tarık Tufan
-
...
Uzun ve virajlı bir yoldu. Kayaların kıyısında, suyun hemen kenarında, kıvrıldıkça uzayan, uzadıkça düzleşen bir yol. Dört mevsim, on iki ay bin defa yaşanır böyle yollarda. Hayatın ta kendisi değil midir böyle yollar ve yıllara sığdırılandan fazlası sığmaz mı içine? Her duyguyu barındırır yol uzadıkça. Kimi zaman düşülür de camdan dışarı bakılır uzuun uzun ve derin düşüncelerle. Kimi zaman yaslanır insan en rahat edeceği yere bin yıldır taşımaktan yorulduğu başını. Bilmeyen bilmez, izi vardır ellerin, parmakların, kalır. Bilen bilir bazı kokuların bin yıllık yolculuğu vardır.
Mevsimini kaçırdığın bir tipide kalmışsın, kaybettiğin bir yolda bulduğun bundan daha güzel hediye var mıdır? Kayboldum sanarken bulmuşsundur ve öylesi mutlu olmuşsundur. İşte o anda nasıl gülüyorsa, öyle mutlu olmalı insan. Çünkü insan, nerede korkmadan, yargılanmadan gülüyorsa orada mutludur. İnsana insanca yaraşan budur. Utanmadan ve korkmadan gülebilmek. Tüm yolları gitmeye, tüm çileyi çekmeye değer tek bir an. Bir çift ışık insanın göz bebeklerinde. Bu dünyada neye değişilir bu? Var mıdır ikamesi ve hangi maddi değer bu ışığı söndürmeye değer? Kimse yaşamaz kimse için hayatı. Bugün mutluluğunu bölüşmeyenler, yarın mutsuzluğunu da almayacaklar. Güldürmeden, gülmeni bekleyenler onlar. Her yerde aynılar, çoklar. Tüketerek çoğalır, tükendiğin yerde yargılarlar.
Uzun gidiş ve dönüşlerden sonra bulunan yol ile beyazı bırakıp da kararmış sulara varmak, bundan olmalı yüzlerin de kararması yoksa ne mahcubiyete yer var burda ne de pişmanlıklara bir eşik. Belki de sona gelmişlik hissi, karayı bitirip de suya varınca insanı saran. Halbuki suya varmak özgürlüğün kıyısı değil de nedir? Özgürlük değil midir denizin ardı, dağların ardının deniz olması kadar en az. İnsan yorulur, insan bazen yol bulamaz gidecek bilirim. Ancak insanı asıl alıkoyan zincirleridir. Nasıl çepeçevre edildiğini görmez ise insan tükenmişliklerle ve bilmez ise koruduğu bu düzen kendisine ait değil, tutsak olur bileklerine geçirilmiş yargıdan prangalarla.
Tek bir kare fotoğraf anlatır bazen, sayfalarca cümlenin anlatamadığını. Bir sihirli parmağın dokunuşu deklanşöre, baktığı yerde güzellikleri büyüten kocaman gözlerin belirlediği tek bir ân için. Tek bir gülümsemeye sığar bazen koca bir ömür. Tek bir ses, bir kalbin atışı belki yılları aşan bir öykünün en can alıcı özetidir. Ellerin izi vardır. Gözyaşının tuzu yaraları iyi eder, yüreğe akıyorsa. Akmıyorsa göz yaşın güldüğün kadar özgür ve içten, insan olmak niye? Bomboş bir laf cambazlığı içimde fırtınalar var demek. Fırtına yürekte esiyorsa, bin yıllık zamanı da bin kilometrelik yolu da aşacak kudrettedir. Aşarak dolanır incecik bir ağacın yüreğine. Hiçbir bahane, durduramaz insanı, daha insan olacağı bu yerde.
Özgür olmak nedir?
Özgür olmak yolda olmaktır.
Yüreğinin götürdüğü herhangi bir yolda.
Yeter ki insan kulak kesilsin ona....
-
Biz de hafif olsaydık bu rüzgardan
Yer alsaydık şu bulut kervanında
Güzele ve yeniye doğru koşan
Bu sonrasız gidişin bir yanında !Dağlara, denizlere, ovalara
Uzansaydık yağarak iplik iplik
Tohumları susamış tarlalara
Bahar, gölge ve yağmur götürseydikBakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların,
Gidiyor, gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların
Ahmet Muhip DRANAS -
…
sesler
bazıları
ritimsizi hizaya sokuyor
alt üst ediyor bazısı tüm ezgiyi
senfoni birlik gerektiriyor
disiplin hep şart
amirim ne yapsak
senin zindanın gül bahçesi belki
ben bir parmaklık yapmışım
…
usta hekim dediler sana
önce iyice kanatır, boşaltırmışsın
sonra akacak bir şey kalmayınca
sen mi oldun şimdi şifa
asilik adımıza eş
öyle severiz işte
kavga da etmezsek nasıl görürüz
hem acımasa çıkar mı ses
eh kısılmamışsa tabi
kimi de kalemle dile gelir diyorlar
o erbabın işi zor
mesela su yolunu bulmazsa
ziyan mı olur
olur mu canım ihtiyacı olana gidemez belki
daha az şifa olur
yeşile de can, kuraklığa yazık işte
…
tamam yeter durdu kan
bu türkü olmuş tamam.https://www.youtube.com/watch?v=wM3L03Ui4Rs
(eski bir zamandan)
-
" İnsan her şeyi içine atmakla boğuluyor zamanla."
Stefan Zweig
-
Her sey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç..
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin... -
@noyanna "Sevdiğin kadar sevilirsin" Can Yücel'i karşıma alıp gerçekten öyle mi diye sorasım gelir her okuduğumda:)
Şunu da ben eklemiş olayım kendisinden
-Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.*Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ...* -
“lanet olsun ne muazzam şey seni sevmek! sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin. canım, bir tanem, seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum. bu şehir güzelse senin yüzünden, bu elma tatlıysa senin yüzünden, bu insan akıllıysa senin yüzünden…”
NAZIM HİKMET