Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Düşürüp kirpiklerimin ucuna çırpınan gülüşünü
Gün boyu yüreğimde uğuldayan rüzgârıyla
Bir çocuk bırakıp gidiyor beni her akşam
Her akşam inip sessizce merdivenlerinden günün
Ayrılığın ve alacakaranlığın avuçlarına...Şükrü ERBAŞ
-
..kendimize hüzünler icat ettik, avunamadık.
-
...
Sen kabuslar görürsün, insanlar gerçek kılar.
F.Kafka
-
Bazen bir gün yirmi dört saatten, bir hafta yedi günden, bir yıl on iki aydan daha uzundur.
-
@1903bjk Tebrik ederim, sevindim adınıza
-
“Yeryüzünün bir derisi var dedi Zerdüşt ve bu derinin hastalıkları var. Örneğin, bu hastalıklardan birinin adı: 'İnsan'dır."
Friedrich Nietzsche
-
@hayatım-sınav
Çok teşekkür ederim. Darisi sizlerin basina -
@1903bjk Aminn
-
“Takdir-i ezele teslimiz; ama gayrete de aşığız.”
Zarifoğlu
-
...
Neden böyledir insan? Sanki eşref-i mahlukatlığını görmezden gelip hep esfel-i safiline göz koyan! Kırıyoruz, kırılıyoruz, soframıza oturan karnı aç kalkıyor, kimin nimetini kimden saklıyoruz. Gün geçmiyor ki yeni bir hüznümüz, acımız olmasın. Koruyamıyoruz ağacı, ormanı, çiçeği, hayvanı, çocuğu, kendimizi ve âlemi. Bizim büyük çelişkimiz bunları kendimizden koruyamıyor olmamız. Unuttuk emanete ihanet etmemeyi.İnsan olmak ne demek diye soruyorlar. Dönelim aynaya yüzümüzü, baktığımızda gördüğümüz, yüzleştiğimiz vicdanımız olsun. Aczini de kuvvetini de bilip, haddini bilerek, terazide ölçer gibi hayatını bir denge üzerine kuran; aldığı nefesin hakkını vermeye çalışarak, gram gram ömrünün her anını sorgu ve sualle akledip yaşayan, yok mudur içimizde bunun kavgasıyla yoğrulan. Elbet vardır, demeliyiz, diyebilmeliyiz çünkü hâlâ dönüyor dünya!
Böylesine zor olmamalıydı; dilimizi, derdimizi anlatmak için kullanmak. Konuşarak anlaşmak yük değil en büyük nimetti, kim bildi kıymetini. Ve yazmak ne mübarek bir işti, kalem ve kağıt buna en büyük şahitti. Okuyalım, âlemin dilini anlamaya çalışalım, uzaktan değil içimizden seslenecek, yabancılık çekmeyeceğiz bu dile. Kendi küçük dünyamız, dertlerimiz âlemde zerre gibi sır olup kaybolacak, bilmeyeceğiz nasıl geldik üstesinden. İçimizde açılan her kapı yeni bir umut olacak çıkmaz sokaklarımıza, beraber yeneceğiz!
... -
Bize gayret yaraşır, merhamet Allah'ındır.
Hükmü ati ne fakirin, ne de şeyhin şahındır
Namık Kemal -
...
Iskaladığımız ne varsa hayata dair,
Gelip vuruyor bizi göğsümüzden. -
...
Yaşanan bir dram mıydı yoksa
senin çok iyi rol yaptığın bir drama mı?
Bunu asla bilemeyeceğim. -
Öyle garip ki
Ne gelir elden
Düşünüyorum
Bırakıp gelir mi ki tezelden -
Eskisi kadar özlemiyorum seni,
Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..
Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
Biraz yorgunum..
Biraz kırgın..
Biraz da kirletti sensizlik beni !
Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“İyiyimler” yamaladım dilime.
Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
Gel diye beklemiyorum artık,
Hatta istemiyorum gelmeni..
Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
Benim derdim yeter bana banane !
Alıştım mı yokluğuna ?
Vaz mı geçiyorum, varlığından ?
Tedirginim aslında,
Ya başkasını seversem ?
İnan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..
Özdemir Asaf -
@keciburcu çok güzelmiş be hocam.
-
...
Aradan çok zaman geçmiş, elinde soldurduğu tüm çiçeklerden bir buket ile çıkagelmişti o yoldan, bekleyişin derin izlerini taşıyan kapıma. Hem çok beklenmiş hem de ansızın olmuştu bu. Yüzünde yılların açtığı yol izlerini aşmaktan yorulmuş bir durgun ifade, gözünde üzerini toz örtmüş bir gaz lambasının solgun parlaklığı ile elindeki bukete dönmüş yüzünün tam üzerinden bana bakıyordu. Çocuktu, hala hesapsız gibiydi kocaman bakışları. Beni görüyor muydu? O kadar erimiştim ki yürüyüp geldiği kapıda beklerken, beni bulmak isteseydi gerçekten her halukarda boynu bükük gelmeliydi. Saçından damlalar süzülüyordu küçük yuvarlak omuz başlarından aşağı küçük birer ip gibi sarkıyordu bu damlalar. Sanki her biri tepelerden kendisini bırakmış, denize varmaya çalışan sular gibiydi. Varacakları yerde deniz yok, beton vardı, birikmiş damlalardan oluşan minik gölleri saymazsak. Tanıdık bir ses sanki çok uzaktan seslenir gibi mırıldandı. İyi tanıyordum ama unutmuştum. Unutmuş muydum? Yoksa sadece unutmaya kendimi ikna mı etmiştim? O konuşurken ben kocaman açılan gözler görüyordum, yukarı kalkan ufak bir baş, eliyle düzeltmeye çalıştığı bağımsız 5 tellik bir perçem görüyordum. Ama kalkmıyordu başı, gözleri açılmıyordu ve perçemini düzeltmiyordu konuşurken.
Bir çay koydum. Yüksek tepelerden toplanmış bir çay, yanına iki tutam ıhlamur ekledim, kokusunu içime çekip de zihnime şifa diledim. Aklım kaçıyordu, takılmış dolu dizgin ömrümün ardına. İkisi de birbirinden hızlı koşuyordu, zamanı yavaşlatırcasına. Her biri bir ömür günlerden iki ömür devşirdim. İkisini de yangının ortasında buldum da şaşırdım. Tel paslanmış, dem tükenmişti. Kocalmıştı ağaran kirpik uçlarımda kıdemli bir damla. Soluğum hırıltılı, sesim çatallı ve kulaklarım eskisinden hantaldı sesi süzmek konusunda. Yine bir balkonum vardı, fesleğenlerim, başka başka çiçeklerim ve kurusunlar diye astığım düşlerim. Ama ne zaman içim geçse bir kitabın ya da yazdıklarımın başında yağmur yağıyordu üzerlerine. Islanıyorlardı hep ve asılı kalıyorlardı yine. Ya ilmeği iyi geçirmemişti cellat, ya da kısa gelmişti ip idamları için. Ölmüyorlardı. Gülmüyorlardı. Öylece sallanıp kalmışlardı nihayetsiz bir arafta. Ne yanıyor ne de sönüyorlardı hükümsüz bir kabir sorgusunda.
Çatlak mermere suları sızmış, oradan da bir ot can bulmuştu ayağımı uzattığım yerde. Böylesi umutlar bulmayı kim öğretmişti bize ve kim tutuşturmuştu bu eksik hayatı elimize? Gelenin gönlünden fışkıran güneş, gidenin sırtında batıyordu. Ama günler bitene dek yeniden doğacak beklentisi ile savrularak yaşıyorduk. Biraz Erbaş-ça aykırı yaşıyorduk üstelik. Daha güzel bir dünya mümkün. Hem olmayadabilir olsun. Bizim kuşlarımız başını saklasa da kanatlarının altına bir gün yeniden uçmak için inatla yaşayacaklar. Hem Güneş batıdan da doğsa, kıyamet de olsa biz sanki sonumuzu bekliyorduk. Savrulsun içimizdeki dağlar hallaç pamuğu gibi, yarılsın mavi göğümüz sonunda biz yaşadık demek istiyorduk,
sonunda gelecek kıyamet de olsa eyvallah....
-
İşte tek kalmanın acısı, bir de
Nemli toprakta yüzükoyun
Yokluğuma kar biriktiren yazla birlikte...İmgesiyim ölümün.
Edip Cansever
-
“Bazen,
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın..”[William Shakespeare]
-
“Oldum olası içimde biri, tüm gücüyle hiçbir şey olmamaya çalışıyor.”
Albert Camus