Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Az evvel açıklamayı takip ederken aklıma geldi:
Nisa Suresi 58. ayetin bir meali şöyledir ; "Allah size, emanetleri, kamu görevlerini, devlet işlerini, sorumluluk gerektiren meseleleri mutlaka ehline, kabiliyetli, liyâkatli, bilgili, dürüst ve güvenilir kimselere vermenizi, insanlar arasında hakem-hâkim, idareci olduğunuz zaman, adâletle icraat yapmanızı, hüküm vermenizi emrediyor. "
-
Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim.."
-Zarifoğlu
-
Bir kente, bir insana nasıl başlanır
takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye
taraçalarda - gaz tenekelerine yerleştirilmiş -
mor karanfiller, taş basamaklara...Yeşil bir su akıyor gecenin içinden
Asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin
yaralı. Saat kaç olursa olsun.
Umutsuz bir ilişki değildir gökyüzü.Bir güvercin kadar hafif kelimelerle konuşalım isterseniz
kısayısa mutluluklar dileyelim birbirimize
Ama sonra herkes döksün kimliklerini ve sıfatlarını ortaya
Çünkü hayatı temizleyeceğiz.Anlatacaklarım hepinizi ilgilendiriyor:
Hiçbiriniz kaçınamazsınız söyleyeceklerimden,
ben yanan bir bulut parçası olayım, siz de yıldızlar
ışıldatın yeryüzünü. Rüzgarı yıkayalım.Hızla akıyor yaşamım güneşe doğru.
Avrupa'nın en günlü katedrallerinin önünden geçiyorum.
Duvar yazıları, duvar resimleri, hayatın en çıplak şiiri.
Çırılçıplak bir kentin içinde çırılçıplak yüzler.Bir bakışta tanırsınız onları:
Toprağından sökülüp atılmış ağaçlar gibi
cıgaradan düşen bir kül gibidir onlar:
Ama bir bıçak kadar keskindir gözleri.Bir davulun derisi kadar gergin yaşamımız. Ve
karlar altında kalan bir mücevher kadar soğuk belki kalbin.
Rüzgarlara ve acıya hükümlüsün.
Ama biliyorsun. Acısız ve sevdasız gidilecek bir yol yok.Saat kaç olursa olsun. Umut vardır.
Dikkat! Hazin bir aşkın başlangıcıdır belki de bugün.
Hazin de olsa bu aşk, karanlık da olsa umut, inan bana
kesindir! Hayatı yıkayacağız.Kanal boyunca yürüyorum Amsterdam'da.
Dudaklarımda lacivert bir tango.
Akşam mı oluyor? Ben mi yüzüyorum hüzünler
denizinde?
Gece ılık. Ve kalbim kanıyor galiba.Küçük bir çocuğun oyuncak torbasına doldurulmuş evler.
Kocaman camlı pencereleri merakla bakıyorlar bana.
Bulutları kesen bir terziyim ben.- Peki ama, yıldızların nerede Amsterdam?
Bir ton yıldızla geleceğim sana gene,
Takacağım yıldızları bir bir saçlarına.
Unutma! Sarı tramvayların, lalelerin kenti Amsterdam.- Sevgilim oldun.
Tanıdık bir yüz elimi sıkıyor:
Kırmızı sakallı, kulağı kesik dostum Van Gogh.
Günaydın! Tablolarını rüzgar ve ateşle boyayan adam,
tanrının ikiz kardeşi, renklerin şeytanı.Ah! Lacivert bir yağmur yağıyor Paris'e.
Ve lacivert bir tango dudaklarımda.
Sein nehri, hüzünlü kızım benim.
Tül bir perde sermişler toprağa. Paris olmuş.Mavi bir mektup yazmak istiyorum memleketime.
Mavi bir şiir... Tarçın koksun her kelimesi.
İmbat rüzgarları uçursun a'ları, a'sız bir şiir olsun.
Ama tuzlu serseriliğim benim, eksik olmasın.- Bir kadeh de rakım.
Yıldızların Nerede Amsterdam/ Özkan Mert
-
İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ
İçinden doğru sevdim seni.
Bakışlarından doğru sevdim de,
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de.
Beni sevdiğin gibi sevdim seni...
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine,
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir.
Her zaman saklamadığın,
Acısızlığın son durağına,
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir.
Ve omuzlarına daracık omuzlarına.
Üşümüş gibisin de sanki
Azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte,
Uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış
Göğüslerine yerleştir.
Ve esmerliğine bir de,
Eski bir yangının izlerinin renginde,
Saçlarının yana düşüşüne,
Onları bölen ikiliğe...
Alnından başlayan ve
Ayak bileklerinde duran.
Yani senin olmayan,
seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu,
Bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.Edip CANSEVER ️
-
Sürdürülebilir insanlık...
-
Olacak öylesine bir aydınlık ki
varlık
çatlayacak.
Olacak öylesine bir karanlık ki
yokluk
parçalanacak.
Olacak öylesine bir doluluk ki
oluş
patlayacak.O zaman
havalanacak
yeni ben çatlaklarından
yaşamın
yeni kanatlarıyla
rengarenk, engin
oluşarak...Oruç Aruoba
-
Bizim çocukları kitap okumak sıkar. O yüzden fikri tartışmalarda biraz zayıf kalırlar. Ama kavga var dersen, Ayrancı'dan Kızılay'a koşa koşa gelirler!
Muhsin Yazıcıoğlu -
Hayatımızın yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak.
Necip Fazıl Kısakürek
-
...
Demirden sağnaklar altında uyur sevdiğim
göğsünde hazin ayak izleri eski Şubatların
onu yaralar kıpırdatıyor
ve o sertelmektedir yaralardan
kasıklarına boşalmaktadır nal sesleri
saçları bukleli bir çocuğu öperek uyandıran
içimize güneşler bırakan nal sesleri....
Ben merd-i meydan
yani toprağın ve kanın gürzü
güllerin bin yıllık mezarı bendedir
yukardan bakarım efendilerin pusatlarına
insanların bütün sabahlarını merak ederim
gök hırpalanmaktadır merakımdan
ıtır kokan benim yumruklarımdır
benim kavgamdır o, aşk diye tanınan.Alanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara
vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın
vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa
Zülküf de vursun.
Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.İsmet Özel
-
" Garibin hikayesini dinlemek için yine bir garip kulağı gerek " der Mevlana.
Zira hayata aynı açıdan bakan değil , aynı acıdan bakanlar anlaşabilir.. -
Geçersiz yıllarım var ; sayılmasını talep ediyorum.
-
...
Mahmur bir tohumdan delikanlı bağrıma.
Ve hatırlıyorum lokavt vardı
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatırılmış olan sabah
senin kalbini kakışlardı
Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda
patronları kudurtan gazeteler satarlardı.
Ey şehre başaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan
çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin
bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun?İsmet ÖZEL
Yaşam dalga dalga uzar giderdi
Ölüm gözümüzde bir arpa boyu
Çocuk gibi öper, okşar, severdim
Yediğim ekmeği, içtiğim suyu. -
-
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam bitirmek değil de,
Sana hep hep yeniden başlamak isterim.
Özdemir Asaf -
Dermanı bulan uyudu
Derdiyle kalan uyanık... -
...
"Uzasan, göğe ersen,
Cücesin şehirde sen;
Bir dev olmak istersen,
Dağlarda şarkı söyle."N.F. Kısakürek
...
-
Makyajsız gelin olur. Çalgısız düğün olur. Bol gelinlik olur. Sade ev olur. Güzel ahlak ve kalbe şifa kitaplar çeyiz olur. “ İnsanlar ne der ? ” diye kahrolası bir put vardır diyor ya İsmet Özel, eğer o putu baltayla yıkarsak her şey olur.
-
Bugün ki seçimi ben yapmadım. Madem ki uzunca süre sonra rast geldi;
...
Daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum....
Bütün yelkenlileri, deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat, ayrılığın boynunu vursun....
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.Nurullah Genç
...
-
"Topluma uyum sağlayamadım nedense. İnsanlardan hoşlanmıyorum. Toplumun bir parçası olma istediği duymuyorum, ait değilim, gayem yok ."
Bukowski
-
...
Geldim.
Bir dere çağıltısının dingin sesini dinleyerek
ve bilerek zamanın eğri kesilmiş
ve kötü dikilmiş bir diliminde
karşılaşıp durduğumuzu.
Hayatın bizi parça parça kırıp
fırlattığı tek bir bedenin
yanlış kaynamış bir ekleminde
zayıf bir bağ olduğumuzu.Delilik eden bilir deliyi, gördüğü anda tanır
ve bir çocuğun akl-ı selimi buna şaşar da kalır.
Zamanın puslu gecelerini giyinip
çıkıp yatağımdan isra edişim sanadır.
Bir çay da ben alayım derken yeniden
tutulduğum nöbet ıslandığım barandan
biraz da karşımda beliriveren gül-endamdandır.Ey! sabahın ayazında kırağı düşüp titreten
Bastığım çimeni beyaza boyayan çiy tanem
Pamuktan bulutları giyin de gel kara gecede
Sen beyazı işle içime, ben ton seçeyim pembeden.
O pembe ki al olmadan mahcup yanakların
ilk kıvılcımıdır o sönmeyecek yangının.Gözün gözüme her dokunduğunda.
Yumduğum gözümden usulca sen yağardın
Kirpiklerinle silerdin yüzümden izlerini
ve neden sonra sen de dökerdin
yakamoz vurmuş deniz gibi gözlerini.Dururduk.
Deniz uğruna bukağısını sırtına almış
ve tepedeki kaleden koşarak kaçmış
Binlerce tutsağın
Binlerce yıldır
Binlerce kez durduğu o yerde.
Senin göğsüme sapladığın hançeri
Kanatarak söktüğün o yerde,
Ulaşarak o deredir denize tuzunu veren,
Çünkü;
O tutsaklardır,
Hançeriyle ayrılığı yere seren.
O tutsaklardır,
Kara gecelerden maviler deren.Döndüm.
Ayağımın altından kayan yer göğüm olana dek
-döndüm.
İlk ve son kez kanadığım kızıl güne senle veda ederek
-döndüm
Sensizlik diyarına attığım her adımda içim sökülerek.Kavgama döndüm,
Atmacalarla konduğun şimşir dallarından,
Kartalların tünediği engin kale burcuma.
İzlerimi silerek yürüdüğün ürkek yollarından
Sadık kalarak sırrıma ve gönül borcuma.
Tüm dağların karını çığlandırıp dökercesine,
Yurdunun terasından bulutlara düşercesine,
En kavgacı yanımla haykırıyorum;
Kahrolsun özlemek emperyalizmi!
Bu ne menem işgaldir ki sendeliyor tâkatim.
Son kalem de düştü düşer tükenmiyor firkatim.
...