Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Gülüşler evinden yeni çıktım
Suyun patikasında gördüm seni
Durgun bir fırtına gibiydin
Kokuyordu saçların dağ yeli
Gür elmalar içinde sarisin bir gövdeydin
Hülyalı bir aralıktan aralar görürdüm gözlerini
Ah karaydı onlar
Umutsuz kara ırmaklar gibi kara
Ve neydi bana söylediğin
Bir fısıltı anlaşılmaz sözler dolu
Ufak bir ürperti sözle
Ya da parmak uçlarınla bir dokunduğundaArtık yanıyor tapınakların
Gezinmiyor meleğin pembe yolda
Ne olursa olsun artık gün sona mi erecek yoksa
Ağlayan bir meleği mi duyacağım bu gece
Beklemeyi de bilmiyor bu yürek
Parçalanıp ayrılmış yakut yollaraAtilla İLHAN / Mercanlar Uzağı
-
Zaman
Susarak anlattım bütün gizliyi.
Sakladım duygumu ben konuşarak.
Bir acı tarlası sessiz yüzünde,
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı.
İçimde bir düzen kaynaşmaktadır.
Büyük ve çekingen bakışlarından.
En iyi anlatış artık susmaktır,
Anladım bunu ben, seni bilince.
Gel denize yaslan yalnız denize.
Sırrını denizler taşır insanın.
Zaman bir hızdır ve yıldızdır akan,
Esneyen günler ve gece üstünden.
Bir uyku bölmezse anılarımı,
Korkarım çıldırtır bu hayal beni.
Mehmet Akif İnan -
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Yürürüz başkentin sokaklarındaBir nehir şu tutuk konuşan cumartesi
Üstünde iki yonga: Çarşamba, bir de cumaAyrılık lafları etme sevgilim
Önümüz Temmuz önümüz Ağustos nasıl olsaKolkola yürüyoruz tek tük öpüşüyoruz
Sonra ayrılıyoruz korkuyoruz daKimi zaman neden kalabalığın içinde duruyoruz da
Kimi zaman bir köşe arıyoruz en sapaİşimiz mi yok, şu Akay'a sapalım istersen
İstersen garson girelim ilkyazın gazinosunaBörekçi! diye bağır istersen şurda
Kısmet çıkar -sanırım- Emek'te oturan kızaAbiler! Abiler! diye bir şey satayım ben
Mendilim kalmamış kağıt peçete yok mu çantanda?Üç peseta gibi bir paraya dondurma yemiştim
Madrid'te yemiştim, ve çatılardan kanguru akıyordu
Londra'daSeversin mi beni, doğru söyle ama? - Sigara?
Ne eflatun etin var, yanarca mı yanarcaİnan Selimiye'nin minareleri gibisin
Her seferinde başka yoldan çıkılır nirvanayaRoman Okudum Seni Düşündüm / Cemal Süreya
-
...
Kimi bir nizam içerisinde askıya asar üzerinden çıkardıklarını usulca. Kimisi bir telaş ile oturduğu yere sıyırıverir. Kalkana kadar toplamaz üstelik, rahatsız olana dek dokunmaz hatta. Kimi misafir gibi oturur her zaman. Sandalyenin ucunda, hep gidecek gibi, eğreti, telaşlı. Çıkarmaz üzerindeki montunu soba başında bile olsa. Kaşkolunu biraz gevşetir, beresini saçlarının ucuna kaydırır, yüzü kapıya dönük oturur hep. Geleni gözlemek için değil, gidecek yolu görmek içindir bu. Ne zaman gideceğini bilmez, ne kadar kalacağını da öyle.
Boyumuzu aşan dalgalar yağmurunda sırılsıklam kalmışız. Bizden alan geri vermez bizi bize. Her şeyi unutup da türküleri, manileri, şiirleri ve öyküleri unutmayan bir adam sayıklar da yürür. Takılır bir taşa, dağlara gelmiş bilmeden, denizi karadan ayıran dağlara. Geçmişini geleceğinden koparan, geçit geçit uzayan yolları göğsünde saklayan duman bürümüş dağlara. Titrediği belli bir ses sessizlik içinde iç çeker sessizce. Bir sesin kendini yitirdiği yerden bir melodi yükselir, fincandan süzülen buğulara hangi yüzler çizilir? Hatrında kalan bir silüet, mavi bir ışığın ardında saklı, yitik, derin ve kadim. Herkes yenmeye çalışırken yenilir. Ölümü yenmek isteyen kendini öldürerek başlar savaşmaya. Kızıl bir bulut kana boyar en mahrem olanı, ağır ağır ve damla damla. Büyüdükçe çarparsın aşmak istediğin çitlere. Ya kırarsın ya da takıldığın yerinden kırılırsın. Küçüldükçe aynanın karşısında yücelse de engelin tırmanır ve aşarsın aşılmaz görüneni. Bir karıncanın bir tomruğun üstünü, yuvasına yol etmesi gibi elbet bir gün dönersin varlığını anlamlı kılana.
Sonra sonra bir hasret duyarsın. Tabiatın gereği şeffafsın, saydam ve gümüşi özün. Sığmaz bir kaba, bedenin dar bu yüzden sana. Bir ete kavuştuğunda eğilmiş ve teslimsin. Büyüdükçe mutsuzlaşman bundan. Teslimiyetini kime sunacağını
Özgürlüğünü nerede arayacağını bilmemenden
Hasretin hasletine,
Vuslatın dönüştür özüne.
Dön evine....
-
Aynı saatte gelmen daha iyi olur,” dedi tilki. “Örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin için çarpacağını bilemez.”
Küçük Prens -
"Savaşta zayıflar güçlülerin kölesi olur
Barışta da yoksullar zenginlerin kölesi olur."Oscar Wilde
-
"Eğer hırsızlar yollarda güvende yürüyorlarsa bunun iki nedeni vardır ; ya rejim büyük hırsızdır ya da halk aşırı aptaldır."
Lee Kuan Yew
-
BUGÜNLERDE...
Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde ama daha küçük ailelerle yaşıyoruz.
Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
Diplomamız bol ama sağduyumuz azaldı.
Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı.
İlaçlar çoğaldı ama hastalıklar arttı.
Sorumsuzca para harcıyoruz ama az gülüyoruz.
Akşam geç yatmıyor ama sabah yorgun kalkıyoruz.
Az kitap okuyor ama çok televizyon seyrediyoruz.
Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik.
Çok konuşuyor ama az kulak veriyor ve bol yalan söylüyoruz.
Para kazanmayı ögrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
Hayata yıllar ekledik ama yıllara hayat katamadık.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza uğramak için karşıya geçmiyoruz.
Uzaya ulaştık ama ruhun derinliklerine gitmiyoruz.
Atomu parçaladık ama önyargılarımızı yıkamadık.
Çok yazıyor ama az gelişiyoruz.
Daha çok plan yapıyor ama daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı öğrenemedik.
Gelirimiz arttı ama karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklarımız çoğaldı ama dostlarımız azaldı.
Çabalarımız arttı ama mutluluklar azaldı.
Bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları yaratıyoruz ama kendi aramızda iletişimde zorlanıyoruz.
"Dünya barışı" diyor ama silahlanmada yarışıyoruz!
Daha mutlu olmak için "somurtarak" çalışıyoruz.
Bugünler...
Evlere çift maaşın girdiği ama çiftlerin boşandığı,
güzel evlerin yuva olamadığı,
vitrinlerin dolu ama gönüllerin boş olduğu günler!...
-
...
"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın."
Albert Camus
-
@paretowilfredo bu söz soma faciasında karşıma çıkmıştı ne denilebilir ki bilmiyorum. Başımız sağ olsun Ankara...
-
...
"Masum insanlara kötülük ediyorlar, gerçek olaylara karşı güvenimizi sarsıyorlar..
inanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. İnsan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. Gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. Tutunacak bir dalımız kalmıyor.
Tutunamıyoruz."Oğuz Atay
-
Ustaya başarısının sırrını sormuşlar, iki kelime demiş:
_Doğru kararlarHepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar, tek kelime demiş:
_Tecrübeİyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş? Usta deriiin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş:
_YANLIŞ KARARLAR! -
"Beni hor görme kardeşim,
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz,
Sen gümüşsün ben saç mıyım?" -
"Hırsızsan müridin olur , mafyaysan fedailerin olur , katilsen tetikçilerin olur
Ama gerçekleri konuşan biriysen
Ancak düşmanların olur .." -
...
"En zeki öğrenciler tıp ve mühendisliğe gidiyorlar. İkinci derecede mezunlar ise iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derece mezunların yöneticisi oluyorlar. Üçüncü derece mezunlar ise siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derece mezunlara hükmediyorlar.
Fakat eğitimde tamamen başarısız olanlar ise ordu ve emniyete katılarak siyaset ve iktisada tahakküm ederek, onları mevkilerinden indirip, isterlerse öldürüyorlar. Gerçekten dehşet verici olansa asla hiçbir okula gitmeyenler din adamı oluyorlar ve herkesin kendilerine itaat etmesini sağlıyorlar."Jane Marriot - Arap Dünyasında Eğitim
-
Kimsin Sen Olric ?
- Ben Siz"im Efendimiz ...
Ben Kim"im Olric ?
-Kim Olmak İstiyorsanız Aslında O"sunuz Efendimiz ...
Kim Olmak İstiyorum Olric ?
-Aslında Hiç Kimse ... Aslında Kendiniz Efendim ...
Kendim Nasıl Olunur Olric ?
-İnanarak Efendim ...
- Ben Siz"im Efendimiz ...
-
yazılmış en olumsuz metinler bile gelecekte yeşermeyi bekleyen sahipsiz bir umut barındırır içinde. o yüzden en kötümser yazarların bile anlam yataklarında bir nehir gibi akmayı bekleyen düşleri gizlidir. Dil ve beden edilgenleştikçe sözcükler sığınakları olmuştur.ancak gün gelmiş sığınakları olan sözcükler bile kötü ellerde bir düşmana dönüşüp karşılarına dikilmiştir. Belki de onlar gül bahçelerinde geçen bir yolculuğu düşlerken yol coğu zaman dikenli, taşlı ve sarp yamaçlara varmıştır. işte o zaman her biri kendini çitlerin dışında, uzak diyarlarda çalınan bir türkünün payına düşen acıyı sahiplenirken bulmuşlardır...
-
...
“Halkların türkülerini yaratanlar kanunları yapanlardan daha güçlüdür.”
Thales
-
Karlı gecelerde küçük istasyonlarda
Düdük çalan trenlere bayılıyorum
Tül perdeler ardında kadınlar gülüyor
Tutup pencerelere tırmanıyorumBir şiir söylüyorum sonra bir şarkı
Sonra oturup ağlıyorum
Sonra bir güzel çiçeklenip
Sokaklarda mızıka çalıyorumBu kente her gece yağmur yağıyor
Ve ben her gece yeniden ölüyorum
Bu tren oraya gidecek gizlemeyin
Ne derseniz deyin ben biniyorum.Ataol BEHRAMOĞLU / Mızıka
-
Bazen kafeste olduğumuzu farkedemeyiz. Hayat öyle güzel süslemiştir ki onu; aile, eş, iş gibi planlı kurdelelerle. İstersek uçabiliriz deriz, istersek gidebiliriz, istersek istersek istersek... Ama hiç istemeyiz. Çünkü biliriz biz, özgürlüğü bir eğer sözcüğü ile eş değer tuttuğumuzu.
Eğer özgürlük varsa, bu kafesler niye?
Neden basit bir böcek kadar bile kanatlanamıyoruz? Neden kartalın baktığı yerden göremiyoruz dünyayı?
Düşünüyoruz ama düşünmek bizi özgür kılmıyor işte. Düşündükçe yeni duvarlar örüyoruz kendimize. Ve Düşünen Hayvan’lar, tüm diğer hayvanlardan daha az özgür oluyor bu durumda. Ayçiçeği gibiyiz aslında. Nerede güneş, yönümüz orada. İşte bu yüzden bizim özgürlüğümüz de , ancak bir bitkinin başını güneşe bakması kadar.