Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?
Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?
-
Yaşlanmaktan midir bilinmez, ne gezdigim sokaklarda, ne yedigim yemekte, ne izledigim filmde, ne dinledigim muzikte, ne dondurmada o cocukken ki hazzi mutlulugu alamiyorum... oysa cocukken cok kucuk seylerden bile muthis mutluluk duyardim, hayallerim vardi büyük adam olacagim diye. Anladimki kızımın, eşimin gönlünde büyük adam olayim yeter, diğeri yorar beni.Sanirim yaşlaniyorum dostlar
-
...
Bir gün bir akrep yurdundan uzağa düştüğünde yolu olanca sahipsiz, yalnız ve bitkin halde bir gediğe sığınmış. Günden ve güneşten uzak, tüm bitki örtülerinin altında, sessiz ve usul bekleyen bir yılanla tanışmış. Akrep zehrine güvenerek ürkmemiş yılandan, kaçmamış. Yılan usulca akrebin etrafını sarıp sarmalamış. Aynı özgüven elbet yılanda da varmış. Yılan ava çıktığında akrebi, akrep yalnız kaldığında yılanı hiç durmadan aldatırmış. Her ikisinin de meşrebi ihanet, ikisi de birbirinden melanet.
Yıllar bu sarmal içerisinde geçip giderken yılan, akrebin kendisini zehirlediğini anlamış. Anladığı vakit durmaksızın o da akrebi yaralamış. Yaralı akrep yılandan kaçıp uzaklaşırken yol üstünde bir kurda rastlamış. Kurt biraz yırtıcı, biraz mağrur, çokça da yalnızmış. Kurt dağın tepesindeki inine götürmüş yaralı akrebi. Zehrini zerk edeceği iğnesi olmadığından onu zararsız sanmış. Yaralarını sarmış, iyi edecek yollar aramış. Gel zaman git zaman akrep iyileşmiş, iğnesi olgunlaşmış, zehri damarlarını aşıp iğne ucuna dayanmış.
Sonra ne mi olmuş?
Akrep iğnesini kurdun geniş göğsüne saplamış, zehrini zerk-etmiş, onu yaralamış. Akrep, gücünü toplayan, zehrine kavuşan akrep; dönmüş kendisini yaralayan yılanın çukuruna. En uygun ânı yakalayınca, almış yılandan da öcünü.
Peki ya şimdi?
Akrep bir şey keşfetmişti. Akrep yaralı göründüğü vakit, avın kendisine geleceğini bilmişti.
Kulağına bir şahin çınlaması çalındı,
Başını yukarı kaldırdı.
Yine taktı en yaralı maskesini, iğnesini yere indirdi.
Büktü kıskaçlarını, avının tuzağa düşmesini bekledi.
Her şeyden habersiz yere inen şahin
Çöktü dizini kırıp, akrebe bir şeyler söyledi.
Akrep mi?
...Hep böyle olur.
Bir yerde yaralı bir akrep görürsen uzak dur evlat.
Çünkü akrebi iyi edersen önce seni,
Sonra kendisini yaralayan yılanı
En sonunda kendisini taşıyan şahini sokar.Su yatağında akmalı,
Şahin suya düşmeli
Biz yaşadık ve öğrendik
O da yaşayarak bilmeli....
-
2018 sınavına girersin kadro açılmaz,
2019 dersin bütçe-seçim derken kadro-ilan gelmez derler,
2020 işaret edilir.tweet atarsın sesini duyurmak için umursamazlar
hatta tehditvari sözler bile edebilirler.
depresyon ruhumu kemirse bile
hala umudum var.çünkü çanlar onlar için çalıyor
"ordo ab chao" 'ya inanırım. ferahlık er yada geç bize gelecektir.
kötü olumsuz şeyler sonsuza kadar olmaya devam edemez, güçlü kalmalıyız. -
Aşk olmazsa kalem yazar mı?
-
Köylünün biri bir gün tarlasına giderken bir kuyu görür ve yanına gider, eğilip bakar. Derin, dipsiz bir kuyudur. Tam o esnada kuyudan büyük bir yılan çıkar ve haliyle köylü korkup geriler. Yılan köylüye korkmamasını, kendisine zarar vermeyeceğini söyler ve ağzından bir altın bırakıverir kuyunun başına. Böylece yılanla köylü arasında bir dostluk kurulmuş olur. Köylü her gün yılanın bulunduğu kuyunun başına gelir, yılan da onun geldiğini görür ve kuyudan çıkarak bir altın verir. Günler bu şekilde geçmektedir...
Derken yaşlı adam bir gün oldukça rahatsızlanır, yatağa düşer. Yataktan çıkamadığı için de yılana gidip altın alamaz artık. Birkaç gün sonra oğlunu yanına çağırır ve durumu anlatır. Kuyunun başına gidip yılana durumu anlatmasını ister.
Oğlu denileni yapar, kuyuyu bulur ve biraz bekledikten sonra yılan çıkar. Oğul durumu anlatır ve yılan her zamanki gibi bir altını çıkarıp köylünün oğluna verir. Oğul ise şaşkınlık içinde altını alır ve eve döner.
Köylünün oğlu eve geldiğinde şaşkınlığını üzerinden atar atmaz hinlik düşünmeye başlar. "Her gün o yılanın yanına gidip bir tane altın vermesini bekleyeceğime onu öldürür, kuyudaki altınların hepsini alırım!" diye aklından geçirir. Ertesi gün planını gerçekleştirmek üzere kuyunun başına gider ve yılan olacaklardan habersiz bir şekilde kuyudan çıkar. Çıkar çıkmasına ama bizim açgözlü oğlan arkasındaki baltayı indirir yılanın üzerine ve kuyruğunu kopartır! Yılan da can havliyle oğlanı sokar ve kuyuya girer. Köylünün açgözlü, hin fikirli oğlu zehirlenip oracıkta ölmüştür.
Köylü, oğlunun gelmediğini görünce yataktan kalkıp aramaya çıkar. Kuyunun başına vardığında oğlunun cesedini görür ve yanına koşup ağlamaya başlar. Yılan da kuyudan çıkıp olanları anlatır. Köylü o üzüntüyle ve evlat acısıyla yılana hiçbir şey söylemeden evine döner. Günlerce yas tutar, üzülür.
Bir süre sonra daha farklı düşünmeye başlar. Oğlunun hırsının buna sebep olduğunu ve bu yüzden hem oğlunu, hem de dostluğunu kaybetmiş olduğunu düşünerek kuyunun başına gider ve yılana seslenir. Köylü,
Olanları unutalım, yine eski güzel günlerimize dönelim der yılana.
Yılanın bir an duraklar ve cevabını verir;
Bende bu kuyruk acısı, sende de bu evlat acısı varken biz artık seninle dost olamayız. -
@Don-Pablo çok güzeldi
-
Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke
Her damlası bir zafer müjdecisi
Bir posta eri gibi
Yağmur yüzümüze değince
Çıkacağız yola
Çıkacağız yola
Hesap günü gelince
Yağmur yüzümüze değince
Güneş bir mızrak boyu yükselince! -
https://youtu.be/J0D4NGCnCe0
Yüreğine gömdüğünü söküp atmayı da bilmelisin. ! -
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgârda âsi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...Ahmed Arif
-
"Âlim doğruyu bilir, ârif yanlışı sezer."
-
https://youtu.be/cnyrFT5Q_qk
Kurumuş toprak gibiyim
Zamansız yağmur beklerim -
...
Bir ömrünün, bin asrıma tavaf ile devrinin
Kürsiden arz olunan nevrine şaşarım
Dünden tuttuğum ihtiyar vaktin kör belini
Sûr ile bükerim de sevr-olup taşarım. -
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece,
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi? -
Suya kavuşan bir hayvanın içişi gibi içiyorum onları ama bir yandanda korku..
Milena'ya Mektuplar - F.Kafka -
Gittiğin günden beri içimde hicret telaşı
'Şeb-i arus' yakın diyor unuttuğun büstiyer
Oldum, erdim, arındım, bıraktığın ben değilim
Yakıp gittiğin ateş dudaklarıma vuruyor
Sırtımda Resulullah'ın hırkası
Elimde Musa'nın asası
Kulaklarımda sesin
Gel diyor
Geliyorum
Varlığımı varlığında yok edecek
İltica çabası belki de.Ali Lidar
-
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum. -
Küçük şeylerden keyif alabilmek
Lüks şeyler yerine zarafet aramak
Saygı istemek yerine değerli olmak
Zengin olmak yerine muhtaç olmamak
Sıkı çalışmak, sessizce düşünmek ve dürüst konuşmak
Yıldızları, kuşları, kelebekleri ve bilgeleri açık kalple dinlemek
İşte benim senfonim...William Ellery Channing
-
Et yerine somun arasi peynir(arasinda varsa yesilsogan esliginde)
Araba yerine tabanvay(iman gucu esliginde)
İs guc yerine sinav kovalamak(stres esliginde)
Es dost akrabanin ee nolcak simdi atamalar dirdirini gizli bir sukunet ile dinlemek ( icten bol kufur esliginde)
Iste benim garibanfonim.
William LioN Hemingway:)) -
@LioN affedin çok güldüm ne kadar da sıradışı bi aslan... özellikle ekmek arası peynir