Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
...
Aramak için dünyayı dolaşma,
Almak için kimseyle savaşma.
Dur sadece.
Öyle bir dur ki;
Rüzgarlar taşısın aradığını sana.
Yağmurlar bıraksın aradığın ne varsa,
Yüreğin kalkanına. -
. . . . . . . . .
-
...
Bilgelik, söyleyecek çok sözün olması değil, susacak çok fazla özün olmasıdır. Herkesten gizlediğin bir sırrın vardır. O sır insana Hak emanetidir. Bildiğini söylemek değil çocuk, bildiğini susmaktır esas olan. Sırrını bulursan şayet bir gün, vardığın nokta değildir durak. Vuslat geride bıraktığındır, devr-i alem edesin diye, fidan ektiğin bahçelerdir. Gelene dek meyvelerin olsun da yetişesin diyedir.
Asıl mesele çocuk,
Duymadıkların,
Söylemediklerin,
Görmediklerin,
Bilmediklerindir.Hep böyleydi fi'den beri,
Her zaman böyle olmuştu.
Kar neyi örtüyorsa,
Gece neleri gizliyorsa,
Yağmur neleri paklayıp,
Rüzgar neleri götürüyorsa,
Avcunda tutamadığın dehre dair ne varsa.
Sırrındaki tortulardır.
Dağıldıkça sis,
Sisin ardında deniz,
Ardında özgürlük vardır. -
Denizin ortasında kalabilirdim
Mavisini yüzünden çalabilirdim,
Durmadan sana karışır, dağılırdım…
Yaptım, öyle güzel yaptım ki…Şikayetim mi var sanıyorsun?
Aşık olmak mı sanıyorsun?
Ne olduğunu bulabiliyor musun?
Ben bulamadım, öyle güzel ki…Işığın üstüne senin karanlığın mı?
Avucumun Içine senin kokun mu?
Hücrelerin böyle bir adama mı?
Korkuların sevdama mı yakışır? -
Herşeyin imajlara hapsedildigi bir dünya hali içerisindeyiz. Ne düşündüğümuzden, derinliğimizin ne olduğundan, kalbimizin ne hissettiginden daha çok görünüşlerle Ilgili değil miyiz? Buna bir de tüketim kültürünün etkisi eklenince fark ediyoruz ki hepimiz aynı markaların etiketleri altindayiz. Aynı şeyleri giymeye çalışıp, aynı ortamlarda takilmaya çalışıyoruz. Sistemin barkotlu ürünleri gibiyiz. Kendimizin, sadece düşünsel anlamda değil bedensel anlamda da farklı olduğumuzun farkında değiliz. Iste bu sebeple biz giysiler giymiyoruz onlar bizi giyiyor. Halimizi, tavrimizi belirliyor. Herkes gibi olmanın güveniyle var edebiyoruz kendimizi . Ve kendimizden uzak simülasyon bir varlığı temsil ediyoruz.
-
“Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edeb tâcını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.”
Şeyh Edebali
-
...
A: Onlar efendiler, efendi ol karışmak için aralarına. Şeklini şemalini düzelt evvela. Bu şekilde yapamazsın, yapamayacaksın.
Y: Onlar 'efendi oldukça biz daha çok serserileşiyoruz. Efendi olmak ne had! Kendine gel.
A: Yani sana mı?
Y: Hayır kendine.
A: E kimim ben?
Y: Sen bensin.
A: Bana sordun mu senden sıyırıp beni çıkarırken? Gizli saklı kalmalıydık birimiz, yanlış yaptın.
Y: Yanlış yaptık. Biz yaptık. Sen doğduğundan beri bu bizim yanlışımız, benim değil.
Senden adam olmaz.
A: Senden de. Uslan be herif nereye kadar böyle? Ehlileş biraz artık.
Y: Ehlileşmek? Toplumun kapattığı kafesteyiz zaten bırak bari orada rahat hareket edelim.
A: Senin yüzünden ben de hapisim.
Y: Ama bak, o özgür. Sen ne dersin, hşş hoop sana diyorum, uçmuş yine bu.
Onu sarmıyor bizim kavgamız zaten, iki dakika bakmadın mı hemen uçup gidiyor bir yerlere.
R: Ha şey geldim geldim. Naptınız ben yokken? Yine kavga ediyorsunuz. Birbirinizi yiyorsunuz.
Y: E yüreğimi yiyerek yaşıyorum. GDO'suz hisler saklayan bir o kaldı içinde.
A: Yanlış, yüreğini yesen sen bitersin, beynini kemiriyorsun, benim suçum ne?
R: Seni suçlamıyor o, kendisini suçluyor. Cezası kendisine.
Y: Evet, doğru söylüyor. Sen aslında ben olduğuna göre kendimi afiyetle yiyebilirdim ama konu seninle alakalı değil.
A: E konu kiminle alakalı?
Y: Aslında hepimizle, o yüzden topladım sizi buraya. Yapılacak şeyler var, yapılması gereken. Bir akıl, bi yürek alayım dedim konulara dair.
R: E ruha yer yok mu?
Y: Sen kafana göre takılıyorsun, yoruldum senle uğraşmaktan.
R: E azad et beni madem o kadar şikayetçisin.
Y: Onu ben yapamıyorum. İzin yok ona, vakti gelince sıyrılıp bu bedenden arşa yükseleceksin. Nereye düşersin Hak bilir onu.
R: O zaman akıllı dur da düzgün olsun akıbet. Onu dinle, akıllı işler ondan sorulur.
Y: Ona uysaydık bugüne dek sen hiç doğmazdın cancağzım.
R: Eh o da doğru. Ne yapacağız, konumuza dönelim gideceğim ben geri hadi.
Y: Tamam sen koş 3 bardak kap gel, çayları dolduralım, tütünümüzü yakalım, konuşacak çok şey var....
-
...
Ve ne yöne gidileceği belirsiz, sisli günler sardı yine gümüşten peleriniyle bizi. Çıkar bir kulağı dik duramayan paltonu, giy deri eldivenlerini, iz bırakmak istemezcesine dokunduğun hayatlarda. Ama karda kalacak izin, o yüzden gideceğin yönü iyi tayin et. Kaçmaya çalışırsan eğer, ayak izini takip edecek avcılar. Ne düşmanı götür gittiğin yere, ne dostu getir geri gelirken.
Tüm bu gümüşilikten midir bilmem, sokaklar daha turuncu. kışın güneşi gecesinde gizli sanki. Nasıl bir vakar, karın sessizce süzülmesi gökyüzünden. Tenine değince dağılan o kristaller, nefesinden havaya kattığın buğu. Asaleti ile geldi kış tüm hengameyi şehrin kapısına kadar kovalayarak sanki. Tenin hapsine hükmetti, kat kat sarınma vakti şimdi. Bedenini ne kadar iyi gizlersen, ruhun o kadar kolay hareket edecek. Yüreğin, ılık ılık dolduracak kan ile en ücra köşeleri bile.
Mucize! değil bu, bedenin bir ebru,
bakabilsen hatta ruhun usta bir hat'tır.
Sanatı seni özgür kılacak olana en büyük ihanet,
Tek başına bir bedene kısılıp kalmaktır. -
. . . . . . . . .
-
...
Bir yol var içimde, yürüdükçe uzayan, ufka doğru uzanan. Sapağı çok, yokuşu engin,
rüzgarına boyanmış usulsüz bir rengin...İçimde bir güz var, ahenkle dans eden yapraklar ve yağmura hasret bir sonbahar...
Kuşlar var avcumda, kanatlarında özgürlük, yürekleri bir ömürlük...
Ve bir döngü, kağıttır kalemin dengi. Bitmez kelimelerin yürekteki cengi...
-
-
...
Gözün sustuğu ne varsa,
Eller anlatır.
Düşünceli,
Sabırlı,
Emekçi eller.
Aşk ve hasretle tutunduğu,
Sımsıkı sardığı ve bırakmadığı ne varsa
O elin sevdasıdır.
Neye sıkıldıysa yumruk yumruk
Kavgası ve çabasıdır.
Avucunda saklar kaderini,
Kederini kuş eder, salar semaya.
Sakın ola sana uzanan eli susturma.
Susmuş bir el, çığlığıdır yüreğin
Bir başlarsa eğer haykırmaya
Susmaz bir daha kıyamete değin. -
...
Bazı yollara girilmez. Bazı yollardan dönülmez, bazen de sokaklar çıkmazdır. Yolun halini yolda keşfetmek gereklidir. Girişteki tabelaya göre yön tayin etseydik tüm yasaklamaları peşinen kabul etmiş olurduk. O nedenle görmeden, yaşamadan, anlamadan öğrenemez insan. Ardına bakarak yürüyen, önündeki engeli göremez, tuzakları farkedemez ve nihayetinde yolun ardını keşfedemeden yolculuğu son bulur. Bu nedenle önüne bakarak yürüyecek ama arkanda olup biteni de sezeceksin. Bu muhasebe, bu hesap kitap, her yeni oyun, rolsüz kurulan cümleler, hesapsız atılan adımlar hepsi yolculuğun birer parçası. Sana ait bir otobüsün, bir trenin, bir geminin koltukları gibidir. Oraya oturtacaklarını sen seçeceksin. Ya kaptan olacaksın ya da yolcu. Kaptan köşkte yalnız oturandır. Yolcu kaptanın tayin ettiğini kabul eden.
Bir ışık yandığında gece vaktine alışkın göz bebekleri süratle daralarak ilk tepkisini verecektir. Bir nevi geçici kör olur ne yöne gittiğini anlayamazsın. Bu noktada ya kaçacak ya da savaşacaksın, ama kiminle? Hayat bir satranç tahtası... Sen siyah şahsın. Kuralın dışında değil, karşındaki siyah şahlar yan masaların şahları. Onların da savaştığı bir beyaz şah var. Sen ne yapacaksın? Karşındaki beyaz şahı mı devireceksin? Kalelerin, fillerin ve atların var. Seni muhafaza edecek piyonlar ve güveneceğin bir vezirin var mı? Yoksa eğer yalnız bir şahın yapabileceği tek şey rok'tur. Saklanacaksın kalenin ardına ve bırakacaksın kavgayı.
-
Şimdi çocukluğumuzda olsaydık
Annemizin babamızın saçları henüz ağarmamış olsaydı
Televizyonda Adile Naşit Münir Özkul olsaydı -
. . . . . . . . .
-
...
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kim bilir, birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum, arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça (bende çok boldur), lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkinti otu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun…
-Birhan Keskin
-
Bahçeme gelip bahçemi büyütüyor
Uzanıyor gölgesine ağaçlarımın
Görüyorum onu geceyle gündüzün ötesinde
Kuşkum yok Pan değil bu.Bateri çalıyor havuzun dibindeki kadın
Belirsiz bir güne yaslanmış
Mağaralarından geçiyor balık sürüleri
Yetmiyor mu ki
Düşlerine ödünç veriyor kendini üstelik.Bir tabak buzlu çileği şiire yerleştiriyorum bense
Gizli kalmasın diye belirsizlik.Edip Cansever
-
Bana bu 1-2 haftadir koyan konu atanmışsın işin olmuş mutlusun sevdigin kiz da var nisanlisin evlenceksin oyle hayaller kurarsin sonra bir aksam ayrilalim der ve şok olursun.
-
Bir bahtı karayım gülmedi yüzüm
Neşeli görür, kan ağlar özüm
Kış misali geçti baharım yazım
Kaldırmadı başımdaki dumanıDünya dedikleri bir büyük handır
Veysel durmaz ağlar bunca zamandır
Az yaşar çok yaşar sonu verandır
Bir gün göçüm çeker ömür kervanıAŞIK VEYSEL
https://m.youtube.com/watch?v=pnv79vuL_GY
TÜM Guy da elenenlere ve atanamıyanlara gelsin. -
...
Dili yok bazı şeylerin. Anlatacak çok şeyleri olsa dahi dilleri yok. Lâl ve kocaman suskun onlar. Demlikte unutulan ya da bardakta soğuyan çay mesela. Buğusuyla haykırır da sen görmezsin onu. Veya küllükte unutulmuş tütün duman duman kıvrıla kıvrıla anlatır hüzne dair birçok şeyi. Her an yazar odanın duvarına sarıya çalan kirli bir beyazla. Bugün anlam ifade etmez belki ama okunacaktır o köşede yıllarca sonra. En hareketli ritmlerin, en canlı tınıların sakladığı hüzünler vardır bir de. Ellerin hızlansa da yüreğin yavaşlar, dinginleşir. Damla insanın boğazından süzülür o vakit. Yavaş yavaş ve tıkayarak akar soluk borunu. Anahtarla açılan kapının anlatamadıkları vardır bir de. Çalınca açmayacağını biliyorsan birisinin, ezbere basit bir hareket her gün tekrar ettiğin. Anahtarı çıkart, kapıya tak, çevir ve aç. Aynı ezbere hareketleri yerine getir her gün. İşte böyle bir şeydir dilsiz hüzün. Her parke, o kilit, kirlenmiş duvarların, dağınık bırakıp çıktığın yatağın anlatır her akşam üstü. Şehrin ışıklarının sakladığı ne varsa, kayboluverir evin ışığına bastığın anda.