Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
...
öyle yorgunum
öyle üşeniyorum
öyle kırığım
ki
keşke
bahar
bu
sefer
ertelese
gelmeyi
Ali Lidar -
Bin damla kan,
Bin damla gözyaşıyla yıkandı.
Gökte kartal,
Dağda kurt,
Toprakta karınca şahittiler. -
...
Evet ruhu parçalamanın yolu öldürmekti, öyle diyordu bir romanda bir bilge hoca. Öldürdüğün her yürek için ruhun bin parçaya bölünür. Kazandığın zafer içinde, yavaş yavaş yok olursun. Öyle bir yok olmaktır ki bu, dikenli telden geçmeye çalışır pamuk gibi ruhun. Takılır, kanar, yaralanır ama ölmez. Peki söyleyin, maktûl mü suçludur yoksa katil mi? Yine de gülümser cellada biçare yürek. Yine de uzatır boynunu, o hiç kimseye eğmediği, kimsenin sevmek için dâhi el uzatamadığı dimdik boynunu.
...
Ne garip oyundur bu,
kazananı kaybeder,
mağlubu yok olur.
Nasıl bir yangındır ki,
ahşap gönüllü şatolar yıkılır da
taş yürekli viraneler ayakta durur.
-
Ahh ruhum..
Biliyorum.
Çok yoruldun, yaralandin, kanadin.
Dinlenmek istedin ama yapamadin, hep kendini suçladin.
Annenin gösyasindan kendini sorumlu tuttun,
Babanin nasırlı elleri senin yuzundendi.
Kactin; kactikca kayboldun.
Kayboldugun yerdi aslinda suan bulundugun,
Zırhındı icine saklandigin kabugun.
Bencilce bir kaçış ve kırık bir zırh,
Kalabaliklardan kactigini sandiginda kendi icine döndün .
Dinlenirim sandin, bi nefes alirim, soluklanirim.
Belki biraz gözyasi dokerim, kurumaya yüz tutmuş yapraklarimi sular sonra yeniden yeşeririm..
Olmadi.
Zırhının kırıkları ruhunu delik desik ederken, akittigin gözyaslari yarani derinlestirdi.
Ve o gun anladin ki,
En kalabalik yer kendi iciymis insanin.
Herkesten kaçar, uzaklasir da kendinden kacamazmis.
Yalniz kaldim zannederken kulaklarinı sağır eden ic sesiyle boğuşurmuş.
Tüm bu seslerin icinde,
Mutluluk tablosunda maskeli bir yüz,
Sahte bir tebessüm.
Şimdi,
Hayaller yarim, hatta tukenmis.
Ve ne yazık ki,
Yasamak sadece nefes almak haline gelmis. -
Uzundur bu yollar
giderim gözüm kara
sanma ki dönmem sana
beni bekle ... -
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Guy u beklediğim kadar.Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
BAYBATUR -
...
Bir acı ile uyandığı her uykudan sonra bir katar gidiyor içinden, her adımında sanki içinde bir güzel dehri daha çiğneyerek. Gözleri bulutlanıyor mazisinden tüm mavileri süzerek ve bir yıldırım patlıyor zihninde, bugüne dek birikmiş nesi varsa, topraklanmış herhangi bir cisme ileterek. Gecenin hilesi, toz pembe bulutlarla umdurmak mı mavisi olmayacak bir sabahı? Heyhat! ne aldanış.
Kanmak; kandırmaktan kolay, en az kandığını kabullenmenin zor olduğu kadar. Yine söyleniyor anlaşılmaz cümlelerle. Dağlara dönüyor yüzünü, oraları benim, benim olanı almaya bir gün mutlaka geleceğim diyor kendi kendine. İçinde bir dere akıyor, sahibi kadar inciterek, boğarak doluyor göğüs kafesine. Ah liva diyor, tamamlayamadan cümlesini boğuluyor boğazında bir yerde. Her kötülüğü edenler bunca muteber iken diye soruyor aynaya usulca, onları yenecek kadar kötülük bilmek mi kötü etti bizi bunca güzellik bahçesinin ortasında? Olanı söylemekle, gerçeği örten zalimlere yol açmışız yalnızca. Hani o zehrini dökene dek saklayan hayat sürüngeni, dokunduğu her şeyi bütün bütüne yutan sahtekar yılan, düşümüzden düşenleri, düşürdükleriyle çalan. Dudağındaki yaraya bakıp anlamsızca bir düşünce teslim alıyor zihnini, kanatırcasına ısırmasından mı, yoksa dilinin ucuna gelen nahoş cümlelerden mi bilemeden yine ısırıyor yarasını. Haksızlık diyor bir ses. Hem de ne haksızlık diyor bir başkası. İkisine de dönüyor yüzünü ve fısıldıyor ağır ağır; ben ne senim, ne de öteki ben yalnızca ben olmak istedim oysa ki. İşte diyor aynadaki yüz, dönüyor aniden ona, işte bundan yitirdin avcunda tuttuğun o yüreği.Hazırlanıyor en insan yanlarını bırakıp yanındaki komidine, burnuna iliştirmeden hiçbirini soyunuyor, iyi ne varsa üzerinden çıkarıp, en şeytan tüylü maskeleri takıyor. Çünkü biliyor ki ne varsa o şeytan tüyü saklıyor. Hayattan öğrendiği onlar gibi olmaksa, aldı dersini, ezber ediyor. Akşamın toz pembesinden miras kara bulutlu göğüne bakıyor. Bir yerde mavi saklıysa da yitirdi artık onu, bulamıyor. Onu bulutların üzerine çıkaracak kanatları yok artık. Mavinin beyazdan ayrıldığı sınırı görebilecek bir yüreği yok. Artık bir şahinin vahşi çığlığı ile bilecek göğü. Bir suyun akışını, boğazındaki düğümü açmak için yudumladığı boz bulanık sulardan seçecek. Artık kapanmış kapıları ve örülmüş duvarları ardında kötülük görmeden bu dünyayı geride bırakmayı bekleyecek. Tâ ki onu zalimle sınayan, O'na tekrar çağırana dek.
...
-
Uyanmak üzere olan bir yanardağ gibi bekliyorum artık...
-
Ben seni hiç sevmedim ki
Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim
Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim
Bir de yıldızları sevdim
Eylül akşamlarında gelip,
Gözlerinde durdular.Ben seni hiç sevmedim ki
Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim
Kurşunları sevdim beni vurduğunda
Ağlamayı sevdim unuttuğunda
Yalnız olduğumu anladığımda
Ayakta kalmamı sevdim
Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda
Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği
Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini
İkindide yağmur gibi
Geceleyin rüzgar gibi sevdim seni sevdiğimi
Ben seni hiç sevmedim kiKuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
Menekşeyle konuşmanı
Nisan'a hatırlatmanı
Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını
Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı
Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman
Sakız satan çocukları
Yeni çıkan şarkıları
Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim
Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte
Ben seni hiç sevmedim kiBir gece bir ceylan indi dağdan kalbine
Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde
Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde
Buğusunda sabahın, acımasızlığında bir ahın
Ağlayan yüzünde İsa'nın
Ferahlatan gücüyle duanın
Korkutan yanıyla nar'ın
İncirin, zeytinin ve kalbin üstüne
Gülün üstüne
Tutunduğum umudun üstüne
Korkunun üstüne
Senin üstüne, hepsinin üstüne, hep senin üstüne
Ben seni hiç sevmedim kiGittiğin zaman gitmeni sevdim
Evreni sevdim geldiğin zaman
Kalmanı sevdim
Korkuyordum sana alışmaktan
Yine de sevdim gülümsemeyi
Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından
Kırlara ilk kar düştüğü zaman
Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim
Seni içimde öldürdüğüm zaman
Ben seni hiç sevmedim ki -
...En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.Nazım Hikmet Ran
-
Gelmiş Bulundum
Ben mişim---neymiş?---su sesiymiş
Oymuş---cam kırıkları gibi gövdemi yakan---
Yanağında sardunya kokusuyla yazdan
Kimmiş o gelen ya giden kimmiş
Bir yabancı mı , yoksa bir ermiş
Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.Güneş mi batarmış bir özel isim bitirir gibi
Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
Kim koparmış dalından bu yabani incirleri
Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.Yıldızlar, büyülü ülke, adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sağa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum.Edip Cansever
Bu şiiri her okumaya başladığımda içimden bir ses; "gelmiş bulundum" demeden önce dünyaya diye sesleniyor
-
Kaçış
Serin karanlığıma bir çingene düşerdi
gökyüzüne birikirdi hazineleri kışın
dağların dağlarda birikirdi gölgeleri
ürkütülmüş gölgeler kapımda çoğaldıkça
yüreğime o tedirgin çocuklarda düşerdi
kar yürürdü gözlerime tüyden ayaklarıylakar yürürdü çünkü kar
o temiz eldiveni gökyüzünün
tüfengimin ıssızlığını büyütürdü
bir dönülmez kaçışa uzanırdı çocuklar
ve o üzünç bitkisi çocuklarda ölürdüartık üşümek çince bir çiçektir oralarda
yolcuların taşıyamadığı bir çiçektir
...
serçelerin ayaklarına bağladığı karanlık
kimseyi çağıramaz kendi adıyla.İsmet Özel
-
İçimde incinmiş bir çocuk ağıdı
Avuç avuç cam kırıkları gözbebeklerimde,
Düşmemek için kendime tutunuyorum...Şükrü Erbaş
-
Siz hiç duyarsız insanlara
Şiirler sundunuz mu?Bir kıraçta kuru dala
‘Belki’ sularını salıp,
Yeşerir de al yemişler
Verir diye umdunuz mu?Ardı sırsız aynalara
Yalnızlığı silmek için,
Bakıp bakıp karşınızda
Karanlığı buldunuz mu?Aykırı isteklerde
Seslerin, sessizliği
Silip süpürdüğü
Odalarda oldunuz mu?Siz hiç sığ sularda
Boğuldunuz mu?Şükrü Erbaş
-
..eğer anladığınızı sanıyorsanız ; yanılıyorsunuz demektir.
-
Bir gün bir palyaço varmış bütün ağlayanları güldürürmüş. Bir gün bir adam varmış çok ağladığı için doktora gitmiş. Doktor demiş ki git o palyaçoyu bul, o seni güldürsün. O da demişki o benim:(
-
"Ve terk edilişten önce
sonra belki de
tavaf edildiğinde kalan
nakış
ellerde
kaderdir
kaderdir bir sütunun etrafında
çocukluğu döndüren
sensin belki de tavaf edilen
sensin elbette..." -
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.. -
Sen giderken şarkıları küstürdüm
Bir bitimsiz keder kaldı yüzümde
Aşk emekti bilemedin küçüğüm
Yaşanmamış günleri istemekti.Issız kalışımı duyuran zaman
Yağmurlara boğdu mevsimlerimi
Eski mektuplara sığındım kaldım
Bir gözyaşı kadar yas’lıyım şimdi.Sanki benim hüznüm bana az mıydı
Bir de kaçar göçer oldum ben benden
Hiçbir yere sığmadı bu yüreğim
Adım kent sürgünü kaldı bu yüzden....
Hüznümün damarlarına uzanıyor ellerim
Ellerim acemi bir nakkaşın elleri
Güne değmiyor güneşe değmiyor sanki
Sendelenip duruyor bedenim
gitgide kısalıyor ömrüm
ayrılıklar uzadıkça uzuyorVarsın bütün kentler kirletedursun insani
Yine de temiz kalmalı diyorum bir şeyler
Yine de sevdaları serin saklamalıAma ne yapsam şaşkınlığa düşüyor aklım
Aklım / aklımı anlamaya yetmiyor
şimdi sözüm bile geçmiyorsa yüreğime
yani ben divaneysem kendime / kime ne?...
Ansızın bir küçük kız duruyor gölgemde
“Amca saat kaç” diyor
Ne güzel kız diyorum içimden
Bir kızım olsa hani benzese ayşavkına
(benden de baba olmaz ki)Saat biri çeyrek geçiyor
Ama diyorum birler de geçer çeyreğiTatlı bir tebessüm bırakıyor yüzüme
Oysa ben gülüşümü daha çabuk veriyorum
O pırıltılı çocuğun su gibi gözlerine...
Olur ya diyorum bir zaman özlersin ve
Boşuna ararsın bende unuttuğun gülüşü
Bir seyyahın yoldaşlığında rastlantı oluruz belki
Belki seni ilk görüşüm gibi
ışığın saçlarından ilk süzülüşünü
ve ikimizi saran o sonsuz düşü
sonbaharın savurduğu yapraklara vermiş olurumAhmet Can Akyol - Kent Sürgünü
...
-
Yazar durmadan yıkım çağı deyip duruyordu. Insanin nasıl bir çöp yığını haline geldiğini, duygulardan arındırılmış bir rasyonaliteye mahkum edildiğini anlatmakta idi. Çünkü duygular bu düzeni bozabilirdi. Nasıl koca yiginlar haline geldik. Belleklerimiz nasıl sifirlanmisti. Taş duvarlara, betonlara nasıl hapsedilmistik. Doğadan, özümüzden nasıl koparilmistik. Insanlar kartondan birer maskeye sahipti sanki. Sadece benim için mi bunun adı yıkımdi. Sadece kısa süreli bir uyku hali miydi yoksa? Peki hiç uyanık kalan olmamis mıydı? Olmuştu. Onlar ara yollara saptilar. Sekillendirilemediler. Farkettiler. Reddettiler.