Bizler, özel sektördeki kâr hevesi, işçi kıyımı ve emek sömürüsünü çok iyi bilen, bu sebeple de, mensubu olmak için can attığımız kamu memuriyetine dahlolmak adına; gerek yüksek sınav giriş ücretlerine razı gelen gerekse başarıyla neticelendirebilmek için, hazırlık kaynakları ve dershane desteğine binlerce lira para harcayan İİBF/SBF mezunu, işsiz gençleriz.

Bazı taleplerimizi, sendikanız aracılığıyla, atanan ve konuyla ilişkisini bile isteye koparan bazı meslektaşlarımız gibi yükselme, "title kapma" güdüsü olmadan, sadece ekmek parası kazanmak adına, aday adayı memurlar olarak iletmek iletmek isteriz.

Devlet, bizlerden, insani yaşam koşullarında iş bulmamız, kimisinin de kariyer yapması için, temel eğitimden sonra, lise, liseden sonra da üniversite okumamız gerekliliğini haklı olarak talep etmektedir.
Üstüne de, sonucu liyatkasiz alımlar olan, torpil skandallarının bıktırdığı, KPSS olarak nitelendirilen sınavlardan belli puanlar almamızı da yine talep etmektedir. Bu süreçlerin tamamını neticelendirmiş fakat hâla iş bulamamış gençler olarak çareyi, sesini yönetenlere duyurmaktan başka seçeneği kalmamış durumda olduğumuzdan, önceliklerimizi sıralamak, duyurmak isteriz:

1-Örneğin bir öğretmen adayı, kendi adına mücadele eden bir sendikası olduğundan ya da toplumun bu mesleğe dair haklı duyarlılığından, alımı az olacak olsa dahi kendi branşından ne kadar alım yapılacağını kestirebilmektedir. Daha da önemlisi, kariyerini ona göre planlayabilmektedir.
Fakat bir İİBF/SBF mezunu, tıpkı öğretmenlerde olduğu gibi (kendi meslek grubuna özgü), her yıl açılan kpss alan sınavına girmesine rağmen, hangi kurumun, tahmini de olsa ne kadarlık ve ne zaman alım yapacağını bilmeden, yukarıda saydığım masraflara ve sosyal yükümlülüklere katlanarak, tekrar tekrar sınava girmekte ve bilgisiz bırakılarak bekletilmektedir.
Bu durum, çok imkân olmasa da, kariyerini başkaca alanlarda devam etmeyi tercih edebilecek ya da kariyerini planlarken, yapılması planlanan alım sayısını ve tarihini baz alacak adaylar açısından, tabiri caizse çileli bir piyangoya dönüşmektedir; boşa ödenen paralar neticesinde boşa girilen sınavlar ve tarihi, miktarı belli olmayan alımlar...
Bu konuda, yani kpss alan sınavına girecek olan İIBF/SBF mezunlarına yönelik yapılacak olan (tahmini de olsa) alımların sayısının, tarihinin belirtilmesi, özellikle de yüksek sayılarda alım yapan ya da makul ülkelerdeki gibi yapması beklenen Maliye ve Hazine Bakanlığının, SGK'nın, diğer kamu kurumlarının hassasiyetlerini maksimum seviyeye çıkarmaları beklenmektedir.

2- Ülkenin her köşesine İİBF açmaktan geri durmayan yetkililerin, sayıları yarım milyona yaklaşan işsizler ordusu olan İİBF/SBF mezunlarını istihdam etmek ya da olunmalarına katkı sağlamak gibi bir planlamaları olmadığı, sadece bu veriyle ortada olsa da, artık alımlarını arttırmalarını talep etmekteyiz. Zira memur olan aday hem işsizliği azaltacak hem de kazandığı parayla ekonomik yaşama dahil olarak hacme katkı sağlayacaktır. Bunu, iş vermek için tweet atmamız gerekliliği havasını oluşturan ilgili bürokratlar çok daha iyi tahmin edebilmektedirler ya da öyle umuyoruz.

3- Spesifik olarak, Gelir Uzman Yardımcılığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Denetmen Yardımcılığı, Müfettişliği, Mali Hizmetler Uzman Yardımcılığı, Vergi Müfettişliği, İl Göç Uzman Yardımcılığı mesleklerine alımların fazla ve sık olması, genç işsizlikte rekor kıran ülkenin de genç işsizler içerisinde yadsınamaz bir paya sahip olan İİBF/SBF mezunlarının da yüklerini hafifletecektir.

4- Özellikle 2018 ve 2019 KPSS alan sınavına giren yaklaşık 140.000 adayın, komik olarak tarif edilecek, çift haneli, tek haneli alımlarla geleceklerinin karartılmasına mani olunması için, en azından şimdiki mezunlar istihdam edilene kadar, gerekirse İİBF/SBF Fakültelerinin kapatılması ya da bir süre dondurulması bile acilen gündeme getirilmelidir. Zira Devlet, geleceklerini öngöremese de mezunlar, durumun vehametinin bilincine varmış durumdadırlar.

5- Alımların, haberlere konu olduğu hâliyle, bir belediye tarafından bile şeffaf, liyakat esaslı, istihdam edilmesi düşünülen alanla alakalı soruların sorulduğu, kamera önünde yapıldığı gibi, insanları son derece rahatsız eden liyakatsiz alımlardan sıyrılarak, yapılması gerekliliği talebimiz de yine ciddi bir öneme sahiptir.

Kurum içini, memur sendikası ve ilk tanışmamız olduğu için eklemek istemedim.
Düşüncesi olan, eklemek isteyen, değiştirilmesi gerektiğini düşünenler varsa beraber hazırlayabiliriz.

Özgür Demirtaş, bilim insanı elbette ama ardını dolduramadığı, İsveç'te yaşanıyormuşcasına ütopik bir Türkiye hayali pazarlayarak, dalga konusu dahi olmuş bir akademi personelidir.
Kendisi, sermayenin beşiğinde kaşarlanmış, yine sermayenin bir kurumunda, hem de ülkesine vergi ödememek için sermayesini Malta'ya kaçıracak kadar, Kanal İstanbul çevresinden arazi alacak kadar alçaklaşan bir kurumda görev yapmaktadır.
Gençler memur olmak istiyor diyerek tiye alır, öte yandan firmalara "az işçi çok çalıştırma" modelleriyle danışmanlık yapar, makroekonomik parametreden anladığı sadece firma kârıdır...
Hitler komutanları da kalifiye insanlardı fakat bu, iyi kariyere sahip olma meselesi, insanlık ve ahlak sahibi olunduğu anlamına gelmez.
İkide birde "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." mesajları da beyaz yakaların içindeki kara vicdanları gizlemez!!

Sizin hiç, dedesinin çoban, gariban, köyün enayisi olduğunu anlatan, onunla da övünen arkadaşınız oldu mu? Mazallah hepimizin dedesi (ya öncesi ya sonrası) bir şekilde önemli karakter ve kişiymiş bunca avam uzaydan gelmiş geri de gitmişler sanki.
Ya da çevrenizde, belli bir konuda uzmanlaşmasına rağmen mütevazı kalan bir amiriniz, tanıdığınız var mı?
Çok az değil mi...

Yabancı yöneticilerim vardı iş yerimde, Oxford, Cambridge yüksek lisanslı, milli değer olarak gördükleri firmaları için, ülkelerinden çok çok geride olan Türkiyemize çalışmaya gelmişler. İnanın o kadar sade o kadar işlerine konsantrelerdi ki yeminle sırf rahat etmek için (oo o da abartı canım dediğinizi duyar gibiyim.) afedersiniz bizim tuvalet terliği dediğimiz terliklerden giyer çalışırlardı . Bazen, 3 gün aynı kıyafetle geldikleri olurdu iş yerine. Ne yapmazlardı bilmek ister misiniz mesai 8'de başladığından asla sonrasında masalarına oturmazlardı, 08.01'de otursalar, içlerine dert olurdu hissederdik...

Peki aynı pozisyonda ya da bir kademe altında/üzerinde yer alan yerli sorumlular? Allahım böyle bir ego böyle bir davranış bozukluğu, inanın son derece itici son derece yapay... Elinden gelse aynı günde 3 kıyafet değiştirecek, afedersiniz yanlış işini gördüğü personeli "lan salaaak" diye çağıracak, o kadar yani...

Neye anlattım, kafanızı ağrıttım bunları şunun için:
Üniversiteye giriş sınavı kadar ayrıştırıcı, seçici olmasa da elbette yüksek puan alanlar, devlet onlara müsaade ettiği ve istedikleri müddetçe istedikleri ilanlara, istedikleri şekilde başvurabilirler, kimsenin en ufak bir şey demesi ne kanunen ne de bireysel anlamda zaten hiçbir şey ifade etmiyor fakat bunu art niyetli olarak kullanmaya o kadar fazla potansiyelimiz var ki...

Bunda, o yukarıda saydığım, sosyolojik analizlere konu olacak kıvamdaki komik egomuzun ciddi etkileri var...

Milletçe temel problemimiz; geçmişimizde yer sofrasında yemek yememişcesine, gülünç sosyal ritüeller uğruna anlamsız şeyler yapmamışızcasına ya da yapmışsak da bunu bile "heeeyt Türk'ün örf adetidir aslolan" şeklinde sunmamıza vesile olan ego...

Dünden beri pareto ya da aktif hesaplar, ilanlara başvurup gitmeyenleri, para ödemeyenleri, bunu da haklı bir gerekçeye dayandıranları üstüne de kendi sayfalarından propaganda yapanları eleştiriyor ve olan aksilikleri önlemeye çalışıyor. Sizce bu hastalıklı tavrın yalnızca yüksek puan almış olmanın getirdiği özgürlükle bir ilgisi olabilir mi?

Münferit örnekler asla doğru bir sonuç vermez ama hepimiz SBF/İİBF mezunuyuz, aldığımız puanlar ortada onu hesap ederek bakın:
Mülkiye Maliye mezunu, sanırım 3.40 ortalama, ÇAP'ı da var fakat en son 78 aldı inş okuyordur
ODTÜ işletme mezunu, girerken Ankara derecesi, TED üniversitesinde araştırma görevlisi şuan, alandan çekindiğinden bir türlü başlayamadı...
ODTÜ işletme yine, yıl 2017 Dosya Akademide alan derslerine başladı anlamıyorum dedi ilgilenmedi 75'te kaldı...
rekabeti seviyoruz ama sonunda bize etiket veriyorsa..
Hakka girilmesine müsaade edilmeyen bir sistemin gelebilmesi umuduyla..

@beveridge-eğrisi başıma geleceği biliyordum Hocam gerçekten amacım tartışmak değil ama size de tekrar izah etmeyi kendime borç bilirim;

Ben, gelecek ilanın tamamı GUY olsun demiyorum inanın. Diyorum ki 2 yılı hesaba katarsak 2000 GUY gelsin, gerekirse diyorum 500 vergi 400 dguy ne gelirse ve kim girerse vallahi gocunmam kendi payıma.
Derdim şu; GUY'un az gelmesi ihtimalinin zoraki mantığa oturtulmaya çalışılması ya da makul gösterilmek istenmesi.
Kolay gelsin.

Belli bir "aralık" verildi, belirttikleri "aralıkta" ilan gelmedi. Bunu bir gerekçeye sığdırmaya çalışıyoruz. Bir de burssuz okuduğu İİBF'yle empati yapmıştı oysa ki...
İdari kaideleri, jargonunu bilme zorunluluğumuz, en azından bizim yok. Sağlık Bakanı, 8000 kişi alınacak dedi, ertesi sabaha ilanı gördük. Burada, ısrarla Maliye Bakanlığın alımlarının idari kaideleri hatırlatılmasın, hepi topu 4 cümle biliyoruz. Demek istediğim konuşma, söz, planlamadan sonra olmalı demek ki, en azından bu yetkinliği aramak hakkımız...

EYT mesela, dizilere kadar konu oldu, Hükümet Nuh diyor peygamber demiyor. Demek ki kurum içi meselesi, onlara makul geliyor olacak ki ılımlılar ve bunu da karşımıza çıkarıyorlar.

Bakandan yana şansımız yok; wikileaks'te ifşa olunan mailler bir kez daha gösterdi ki kasapsınız mesela, Bakan Bey sizi bir kuruma müsteşar yaptırabilir ertesi güne ama tebaaya gelince urgan, ekmekten daha evlâ...

Büro Emekçileri Sendikası Genel Sekreteriyle 40 dk. konuşmuş, durumu anlatmışım, mail istemişti ve yollamıştım. Kendisi de epey üzülmüş, yayın organlarında, vergi haftasında yayımlatacağını ifade etmişti.
Bugün yine aradım kaç gün oldu daha okuyamamış...
"Devlet iş bulma kurumu değildir." bile diyebilen arkadaşlar gelmeden, biz kime gideceğiz? Menzil'e? İlim Yayma'ya? Kime?...

@monopolcü ben de onu dedim ya. Twitter özellikle Adnancılar ve EYT beleşçileri yüzünden gücünü yitirmiş vaziyette.
Değerli arkadaşlar!! meclisin açıldığı hafta, 15 kişi kızlı-erkekli takım elbiselerle, traşlı, ellerimizde çiçeklerle, çikolatayla ki söz 1 çiçek ve 1 çikolata kutusu benden, meclise gidelim, kapının önünde tercihiniyap.net twitter sayfası üzerinden canlı yayın yaptıralım, orada spontane bir şekilde hangi partiden kim karşımıza gelirse durumumuzu izah edelim, gerekirse sadece Sayın Yüce Pek Muhterem Bakan Beyefendiden ki bu sıfatları hak eder bize sayısal veri vermesini talep edelim.
5928392 kere yazdığımız üzere ben hazırım, kendime güveniyorum. Ne dersiniz?
Oradan da partilerin genel merkezlerine gider, memurlardan, tercihiniyaptan, bizleri resmetmeleri için ricada bulunuruz. Durumun vehametini, oy anlamındaki gücümüzü vs hatırlatalım.
Belediye Başkanına da gidilir. Ne dersiniz 85 alınca kesim atanacağını düşünen güzide arkadaşlar?

@voice istisnai örneklerle vakayı tartışmak çok sağlıklı değil Hocam bunu doğru bulmuyorum.

Ona kalırsa ben de, namı ekşi sözlüklere kadar ulaşmış, af çıktıktan sonra eski öğrencilerinin dönme sebebi olan ve kendisine "eyvaaah bu daha ölmemiş bunun dersini nasıl vereceğiz?" diye dert olan Hoca grubunu barındıran, -şuan İngilizce eğitim veriyor ama- Türkçe iken en yüksek 2. Türkçe İktisat olan bir okuldan mezunum.

Yabancı kurumlarda çalıştım, çok iyi maaşlar olmasa da ek ödemeler aldım ama olmadı şimdi bu işlere girmeye çalışıyorum.
Ve çalışmadığım, motivasyonumu tam veremediğim için de 80 bandında kalıyorum ama bu ve bunun aksi, GUY hedefi olanların başarısız, vizyonsuz ya da aksi herhangi bir kanaati doğrulamaz.

Temel mesele memur olmak; işten çıkarılma korkusu olmadan, performans ayağına insanlıktan çıkmadan, özeldeki kastlar arasında sıkışmaktansa üst kastı temsil eden kokulara, kıyafetlere, elektronik aletlere borçla sahip olmak zorunda kalmadan çalışabilmek...

Burada puanım var diye çığlık atacak kıvama gelmiş arkadaşlara son kez kendi payıma yazmak isterim, sorun edileni anlamazdan gelip demagoji yapmak çok yapmacık zira:
1 puanı olan, işinden memnun ya da değil başvurmak isteyen herkes istediği mesleğe başvursun, kimse karışamaz fakat;
1.1burada tehditvari bir şekilde, kendi atamasının, altta kalanın atamasına katkı sağlayacağını belirtenlerin, sonradan bu davranışlarının aksini yapmaları,
1.2etik güzellemesi yapan, vicdan ölçüsünün, atanmayanlar üzerinden hesap edilmesi gerektiğini savunanların aksini yapmaları...

PUANINIZ VARSA BAŞVURUN, KAVGAYA GİRERKEN BUNUN BÖYLE OLDUĞUNU BELİRTİN YETER...

Sana da küçük bir tavsiye; kariyer yapmak, diploma ve belge sahibi olmak, mevki sahibi olmak değildir hele de Türkiye için asla...
İnsan olmak, vicdanlı olmak, devlete ve milletine, malına ayrım yapmaksızın her anlamda sahip çıkmak, kendini kültürel anlamda geliştirmek, dil öğrenmek, kültür öğrenmektir...

@ahmetdeniz bu argüman, 1200 GUY ilanını desteklemiyor. Amaç düşük puanlıyı atamak değil amaç kümüle atanması gereken onca işsizi atamak.
Gelip burada hâla umut var diyerek çaresiz bırakılışımıza kılıf bulmaya niyetimiz yok.
2000 GUY gelsin 2000 arkadaşımız atansın ha sonrasında ya da birlikte, başkaca ilanlar gelirse ne âla, gelsin onları da hak edenler yerleşsinler.
Fakat hiçbir mazeret minimum 2000 olması gereken GUY'un daha az gelmesini mantığa oturtamaz...

İyi ki yaz bitti... Garibanlığı, işsizliği, insanın yüzüne çarpan, aynı kıyafetlerle, yenisiz, eski olan her şeyle, çalışan, tatiline gelmiş mutlu olan insanların yanına gitmeyi gerektiren yaz bitti...
Onlarca çeşit, yeni yeni ihtiyaçların methedile methedile göze sokulduğu yaz bitti... Diğer herkesin, yorgunluğunu atmak için geldiği, senin daha da yorulduğun yaz bitti...
Yıl boyu çalışan, yaz boyu gezmek isteyenin gülücüğünde, merakında boğulduğun yaz bitti, ders çalıştığın masaya düşmanlaştığın, "niye bende yok" dedirten şiddetli yaz bitti...

Şimdi kış şükür, herkes yoksul artık, kahve ve çay, zenginden fakire, işi olandan işsize kadar herkes onları içmek zorunda... Bir mont yeterli, çekersin üzerine mis, altta rengi soluk kazak mı var, yırtık gömlek mi kimse bilmez... Hem o yazın seni istemeden yaralayan herkes çalışıyordur, daha rahat gizlenebilirsin artık, kimseler, isteseler de seninle meşgul olamazlar, o aylar gelmiştir artık...
İçinde bir umut, diğer yaz da aynı kıyafetler eşlik edecek, yüzde 90 durum bu ama kendi kendine "bu sefer ben de yaza eğlenmeye gireceğim" der durursun, ama sırtında ağır bir yük, işsizsin, parasızsın...
Aileyle, ellerine torun, dolaplarına hediye koymak istediğin ebeveynlerinle çetin bir kış daha başlayacak, sözlerin eskisi gibi ciddiye alınmıyor, eskisi gibi güçlü fikir veremiyorsun ama olsun, kışın battaniyeyi üzerine çektin mi herkes, her şey sana istediğin mesafede kalır...

Canımız yanıyor, örseleniyoruz, tükeniyoruz... Giden bizden gidiyor, başkasından gelen hiçbir şey yok, acıdan başka...

8 Ekim saat 10:30'da, öğle yemeğini de beleşe getirmek için (somutlaştıramayanlar somutlaştırabilsinler diye) meclisin önünde buluşalım. Gitmeden evvel de gelecek olan herkes, birkaç sayısal veri ve durumumuzun, daha çok sosyolojik vehametini içeren bir yazı hazırlasın (ben de hazırlayacağım, emir vermiyorum ne haddime).
Yetişebilirsek partilerin grup toplantılarına da girer, durumumuzu açıklarız.
Oradan da önce iktidar partisine gider hakaretimizi yer sonra muhalefet partilerinin genel merkezlerine gidip ağlarız

@cemalicoşan powerpoint sunumda da mesela:
kurum içi bekleyen sayısı: X, etkilenecek olan toplam sayısı, bekleyenlerle beraber: X+Y
Kpss A bekleyen ve sadece kurum içi meselesinin bertaraf edilmesiyle gerçekten rahatlayacak kişi sayısı:Z, etkilenecek kişi sayısı: Z+T
Her hâlukarda Z+T>X+Y olacağından, bir de bunu change.org'ta oylanacak olan "kurum içi meselesi vereceğiniz oyu etkiler mi?" tarzındaki, sonucu olumlu bir anketle destekleyeceğimizden, en azından matematiksel karşılığını anlatırız.
Bir de işsizliğin içerisindeki iibf mezunu sayısıyla perçinledi mi tadından yenmez.
Ne dersiniz?

Cepheler eşit değil: Bir yanda sendikal ve siyasi olarak destek bulabilen kurum içi adayları ve diğer yanda tweet atmaktan gayrı, gazete ilanı vermekten gayrı çözüm üretemeyen kpss A adayları...
Bizim bu eşit olmayan mücadele biçimini eşitlememiz gerekiyor:
Mesela kafadan sendika desteğimiz elendi. Son büro-em.sen.'in bize 1 cümle ayırması da bunu ispatladı.
O zaman tek seçenek siyasi ayak kalıyor. Bunun için de parti genel merkezlerine, bizzat gidip, oy ve (işsizliğe etkisi) mağduriyet karşılıklarının, olumlu/olumsuz etkilerinin, her halukârda kurum içi bekleyenlerden fazla olduğunu dile getirmemiz gerekiyor.
Ben varım, bir kadın arkadaşla birlikte, nicelik ağırlıklı bir powerpoint sunumla, 2 gün içerisinde yetkin partilere meramımızı iletebiliriz. Hatta altına da change.org'tan oylanan bir anket çalışmasını ekleyerek, talebimizi güçlendirebiliriz.
Ne dersiniz?
(@LioN siyasi değildi, kendini, gönderiyi şikayet etmek ve üstüne de ilansızlık/işsizlik konularında kimsenin suçu olmadığına ilişkin antitez mesaj yazmakla yorma.)

@urfaspor63 +1

@strtmn

Ileti kaldirilmistir.

Aydınlık Gazetesine ilan verildi, gazetecinin detay soruları yanıtlandı, şimdilik değişen bir şey yok. Aramızdan kadınlı erkekli bir grubu, Bakanlığa göndermek gerekiyor. Birbirimizi ikna etmekten başka bir şey yapmıyoruz, buna alıştırıyoruz en acısı da bu...

Arkadaşlar tüm bu kovalamacadansa, doğrudan Bakanlığa, Başkanlığa gidip Bakanın söylemiyle haklı olarak alevlenen, bizleri de bekleyişe iten bu süreci sorsak? 5+5 Ankara, jilet gibi kuşansak çiçek+çikolata, desek ki söylenti düzeyinde kalan ilan nerede?

Genelde açık sözlü insanlar art niyetli olmazlar. Ben de hayatım boyunca "en azından" açık sözlü kalarak arkadan iş çevirmeme vasfımı hiç yitirmedim veya inş öyledir...
Naçizane bir önerim olacak; mesela genclerbirlikli, bir başlıkta, gönderiyi yazanı engellemektense, istenmeyen ve art arda, ona zahmet vermesine rağmen, onca gönderiyi sildi ve insanlar da ısrarcı olmadılar. Herzaman böyle olmalı demiyorum.
Nasıl ki gür bir şekilde "tartışmayı özele taşıyın" talebi oluyorsa örneğin, bence bir kişinin forumdaki ahlak ve etik sınırlarını aşmayan ve yanlış görülen davranışları da, talep edilen gürlükte kendisine özelden ifade edilebilir. Zira insanlar burada sadece bir nickle yoklar, bazen karakterleriyle de kişilikleriyle de varlar.

(Üstteki ifade edilen çerçevede kalanları kastediyorum) yanlış yapan engelleniyor, kalmıyor bazı durumlarda şahsileştirilip ağır eleştirilere maruz kalıyor, onunla yetinilmiyor insanı hataya teşvik edecek ifadeler sarfediliyor bazen de dalga geçiliyor...
Bunun yerine doğrudan iletinin silinmesi ya da kişiye özelden "fikir" verilmesi bence daha olgunca. Nasılsa reklam olan bir forum, Allah var hayra yapılan iş çok, fakat hiçbir şey de bedava değil...

Bir münhasır örnek daha vereyim, arkadaşım buradan 3-4 kişiyle tanışmış, aldığı puanlardan çekindiğinden, onlar öğrenmesin diye de 2. bir hesap açmış, 2. hesabından aldığı puanları, ilk hesabından ise tabiri caizse prestijini konuşmuş.
Şimdi bu adamın I.P.'sine kadar engellenmesi ne kadar çözüm odaklı?
Ya da adamın niyetini bilmek gerekir mi? Özelden forum hssasiyetleri belirtilse ikna olunmaz mı? Durumu izah etmek daha mı fazla zaman istiyor?
Ez cümle ahlak ve etik dışı tutumlar, reklam, prestij, sarkıntılık vs. haricinde saçmalayan bile olsa özelden belirtilebilir ya da iletisi silinerek doğruya teşvik edilebilir.
I.P. engellemek, engellenenin arkasından da küçük düşürücü yorumlar yazmak kadar zaman almayacaktır. Buna kuşkum yok.
Sadece bir öneriydi. Olmazsa da ister demagoji deyin ister çelişki, bu forumdan çok şey öğrendim, daha da katkısı oluyor, yapacak bir şey yok...

@LioN Hocam iyiniyetinden şüphem yok sana, rahatsızlık verdiysem kusura bakma. Durumu izah etmek için elimden geldiğince objektif kalmaya çalıştım fakat planladığım gibi olmamış demek ki.
Ama bir de ricam var en ufak bir farklılıkta/olayda hamaset yapmayalım. Daha önce olmadı demek biraz sanki doğru değil, birçok gönderi ve gönderilere paralel tweetler var. Neyse doğru söze boynumuz kıldan ince.
Kolay gelsin.

İleti düzenlenmiştir.