...
Dünya ne ise oydu.
Ben de ne isem o oldum.
Uyuşamadık, hepsi bu.
-Oruç Aruoba
...
Dünya ne ise oydu.
Ben de ne isem o oldum.
Uyuşamadık, hepsi bu.
-Oruç Aruoba
...
İki saniyelik gülümsemeyi çok gören bir bencillik, burası dünya. Burası, duvarları yıkan şarkılardan rahatsız olanların, kitaplardansa darphane mamullerinin kokusunu sevenlerin, pencere kenarlarında kimin kimle ne yaptığını gözleyenlerin, üzülmektense üzmeyi seçenlerin, hatıradansa pahayı değerli bilenlerin, sahiden ağlamak nedir bilmeyenlerin. Kaçmalı. Bir çift göze sığınmalı, bir kalbe sarılmalı.
Hani bir fotoğraf karesine bakmak yeter bazen, günün ağırlığını alır sırtından, bir gülüş güzelleştiriverir hayatı, ansızın. İşte oradadır ve gülümsüyordur. Neye güldüğünün ne önemi var, gülüyor ya. Bulutlar dağılır, gökyüzü aydınlanır. Yol üstündeki çeri çöpü değil, kıyıda kenarda çiçeklenmeyi başarmış bahar müjdecilerini fark etmek vaktidir. Caddeler gürültülü, binalar islidir ama senin kalbinden başka bir kalbe bir patika yeşillenir, adımlarında kelebekler kanatlanır. Hep beklediğin, hep beklenildiğin bir kapıyı çalarken bulursun kendini. Sadelik, samimiyet, masumiyet.
Rüya gibi, öyle değil mi?
Ama kapılar çoğunlukla açılmaz. Kimi zaman açılır ancak o zaman da sığamaz bir çatı altına iki kişi, anlaşamamak daha kolaydır her zaman, kötülüğü hemen dillendirirken iyiliği göz ardı etmek adettir. İlk başlarda, iki tebessümün birbirinde karşılık bulması yeterken, sonra başka şeyler başka kimseler girer araya, ihtiyaç listesi kabarır, beklentiler büyür dağ olur. Dağların altında kalır nice sevdalılar, onlar yiter, sızıları kalır.
Yine de karamsarlığa düşmeyelim yol arkadaşım, yüzün asılmasın. Nadiren de olsa o kapıların inceliklere açıldığını, ömürlük aşkların, aşıkların olduğunu biliyoruz. Sanıyorum ki böyle bir şansı hak etmek gerek, hemen pes etmemek, gönüle – buradaki ü harfinin düşmesi gerektiğini düşünüyorum ama düşmüyor, yazılışındansa söylenişi daha güzel – iyi bakmak gerek. Bir de saf temiz sevgilerle yetinmek gerek, daha fazlasını daha tutkulusunu aramamak, eldekinin kıymetini, yitirmeden bilmek gerek. Her şeye rağmen o kapıyı çalmak gerek.
-Rasih Aslantürk
...
bir ankara akşamı,
toprak kokusu
ve içimizi titreten bir ayaz.
pencere buğusunun ardında,
düşlerimiz siyah-beyaz.
ruhumuzu kuşatan her şiir,
bize verilmiş bir imtiyaz.
bir bardak çay
ve sobada kızaran ekmek kokusu
eksik biraz.
...
...
-açık bir çay...
Bardağın diğer tarafını ele verircesine tütüyor dumanı.
-loş bir ışık...
Gözlerimi karıncalandıyor uykuya direnircesine.
-topladıkça dağılan kitaplar...
Geleceğimi esir almış, etrafımı bir tel örgü gibi sarmış; savruluyor dört bir yana.
-karşımda duran saat...
Hâlâ pilinin takılmasını bekliyor, akreple yelkovanı hayata döndürmek adına.
-ışıklı bir tablo...
Duvara asılmayı bekliyor, aylardır saklandığı dolabın karanlığında.
ve
pusulam bozuk yine, yönler kayıp...
hangi ıssız kente gitsem, hayallerimi toplayıp...
...
Kayan her bir yıldıza selam durup, taş atan avuçlarını okşamalısın çocukların.
Sonra Mekke’den gelen bir rüzgâra yüz sürmelisin.
Eski zamanlardan kalma selamlar doluşmalı koynuna.
Taşın altındaki siyah adamın iniltilerine kulak kesilmelisin ve hayat her sabah yeniden yaratıldığında, sen yeniden ayaklarının altında kanayan yaralarını sarmalayıp yürümelisin.
Dik başlı yürüyüşlerin olmalı.
Her aşkı feda edebilecekmiş gibi duran çelik bir kalp taşıyormuş gibi asi, umarsız ve ifadesiz bakışlarla yürümelisin.
Fakat hiç kimse bir yaprağa gözyaşı dökebilecek olmanı anlamamalı!
-Tarık Tufan
...
Bir yol var içimde, yürüdükçe uzayan, ufka doğru uzanan. Sapağı çok, yokuşu engin,
rüzgarına boyanmış usulsüz bir rengin...
İçimde bir güz var, ahenkle dans eden yapraklar ve yağmura hasret bir sonbahar...
Kuşlar var avcumda, kanatlarında özgürlük, yürekleri bir ömürlük...
Ve bir döngü, kağıttır kalemin dengi. Bitmez kelimelerin yürekteki cengi...
...
'Maalesef' diye başladı söze. Maalesef, beyaz bir kağıdın tam ortasına damlayan, kocaman bir mürekkep lekesi gibi düştü içime. Sanki iki göğsümün ortasında bir yer, içine sıcak su dökülmüş çay bardağı gibi patladı, kırıkları ciğerlerime battı sanki.
-Mahir Ünsal Eriş
...
bu hiç sevmediğim kupkuru kentin
nasıl da bağlandımdı akşamlarına
beş buçuk en sevdiğim saatti
kaldırımlarda ışıkları severdim
kabarık saçlarıma kar yağardı
kar güzeldi herkes her şey güzeldi
durakta bir ben bir yelpikli kestaneci
pastacının pikabında bizim şarkımız
berberin kanaryası bizi öterdi
arabalar renk renk geçerdi çalımlı
en güzeli seni getiren otobüstü
maviydi yumuşacık bir yamuktu
lastikleri kadifeden sanırdım
beş buçukta seni alıp gelince
otobüs dolusu gözlerini görünce
gecelerim gibi gözlerini görünce
oteldeki yatağım kahvedeki masam
ıssız sokaklarda ayak seslerim
kaldırıma oturup ağlayasım gelirdi
ikimiz de yalnızdık bunu saklayamayız
çalışmak zorundaydık dağılamazdık
evsiz edemezdik yüreğim sana yetmezdi
hem belki hep senin olmayacaktı
geceleri kapımızı çalınca korkuların
yoksul pencerende zavallı sardunyalar
ben kendime kıydım kurtulamadım
sen kendini yaktın daha kötüsü
sana son yazdıklarımı okuyabilsem
ah bir okuyabilsem, ağrımı duyabilsen...
...
-Hasan Hüseyin Korkmazgil
...
bir kitap ayracı düşün. kökü, ayırmaktan gelir ama özü, kaldığın yerdir. insanın da vardır kaldığı bir yer, kitabın sonunu bildiğinden gitmek istemediği. bir adım atsa düşeceği, uçurum kıyısı bir yer...
@möözun Canımsın İnşallah daha güzelleri sana ve diğer emek veren kardeşlerimize olsun
Beklemek, bu süreçte en zor olan şey.
Bulutlar geçiyor;
Haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor, hâlâ gelmeyen mektubun avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda,
Uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir :
«P î r â y e ,
P î r â y e !…» — diye…
-Nazım Hikmet Ran
Son çocukluk da bitmişti ömrümde
Düşlerim belki kış ölüsü belki yaz
Kırlara bahar yetmese de içimde
Yüreğim nar çatlamasıydı sana kadar
Dilimde sözcüklerin çelik direnci
Sesimde ölüm rengine inat aşklar
Mavilikler yasaklandı gökyüzünde
Özgürlüğü kuş kanatlarında bekledim
Doğduğum gün adına "imge" dedim
Sevdim bütün insanları,insan yanlarını
Sen de seveceksin
Dallarına su yürümüş ağaçlara güleceksin
Kar yağsa da yaktığın ateşler üstüne
Ateşi yüreğinle körükleyeceksin
Kuş sesleri de ertelenebilir güne karşı
Çiy de düşebilir anıların üstüne
En güzel ezgileri nehir ağzı denizlerde
Hep kendi sesinle türküleyeceksin
Hüzün ağaçlarının sevinç açtığını
Adının sonsuz anlamında göreceksin
Sevdim soluğunu rüzgar kılan insanları
Soluğumu soluklarına kattım
Bir damla uğruna gökyüzünü omuzladım
Bir çocuk ölümleri ağlattı beni
Bir de türkülerde kalabalık ihanetler
Gülüp geçtim yalan iktidarlar görkemine
Aşk adına sesimi sürdüm namlulara
En büyük eylemleri söz eyledim
Doğduğun gün adına "imge" dedim
Sen elbette sen olacaksın biliyorum
Sesinde yirmibirinci yüzyılı dinliyorum
-Adnan Yücel
Pazartesiye kalmış gibi görünüyor.
ellerinle biçip dikip yolladığın o kül rengi gömleği
koklayıp sıktım göğsümde
ve geçirdim sırtıma
sağlı sollu iki de cep
hem de kapaklı
sağdakinde sigaram ve defterim
soldakinde mektupların
dikenli tel yumağına serçeler konmuş
mendil kadar gün ışığı
çırpınıp durur
tellerde
tadına doyamadım köftenin
kirletmeğe korkuyorum mendili
bir de beklemiyor musun beni dışarda
sen benim gayrı neyim olursun?
-Hasan Hüseyin Korkmazgil
/'Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin.' diyenler, ne iyi etmişler./
Gümrük vergilerinin diğer adı gümrük tarifeleridir.Ben de sınavda bu şıkkı işaretledim lakin ihracatın özendirilmesi (ihracat sübvansiyonları) de tarife dışı araçlardan ayrı olarak izlenmektedir, dış ticaret politikası araçları arasında.Halil Seyidoğlu'nun kitabında da aynen bu şekilde yer almaktadır.
Dış Ticaret Politikası Araçları
1.Gümrük Tarifeleri
2.Tarife Dışı Araçlar
-Miktar Kısıtlamaları
-Tarife Benzeri Araçlar
-Görünmez Engeller
-Gönüllü İhracat Kısıtlamaları
3.İhracatın Özendirilmesi
4.Bağlı Ticaret
Şahsi fikrim,iki şık da doğru kabul edilmelidir.
...
yıldızlar kayar yüceden
renkler sıyrılır geceden
yüreğim sızlar inceden
ben hep seni düşünürüm...
-Abdurrahim Karakoç
@1903bjk Bir Murathan Mungan şiiriyle karşılık vereyim size:
Ne mutlu çocuklardık...
Bir simidi paylaşır, bir sevdaya susardık.
Yürekliydik,
Samimiydik,
Çığlık çığlığa ağlar;
Dünyaya masum bakardık.
Sonra...
Gündönümünde bir an baktık
Azalmışız,
Satılmışız,
Yokmuşuz...
Ne zaman ki metaların yerini insan ticareti almaya başladı, biz o anda yitirdik tüm güzellikleri.
Tebrikler arkadaşlar, darısı bizlere inşallah.