Geceye bir söz bir şiir bırak :)
-
Geceydi, rüzgarı tenime değdiğinde. Bir kapı açıldı, sır yüklü kelimeler içinde. Uykusuz gecelerimin yâreniydi gelen. Elleri buram buram şiir kokuyordu, geceyi andıran gözleri yorgundu. Gülümsedi, tüm kederleri alıp götürecek bir içtenlikle. Tesadüf müydü onu bana getiren yoksa tevâfuk muydu? Sahi, kalbinde kurutulmuş bir çiçek var mıydı, yok muydu?
/geceye dökülen inciler/
-
"Hiç şiir okumamış gibi kötüsünüz. Bir köpeğin başını hiç okşamamış, hiç bayram şekeri dağıtmamış, çocukla çocuk olmamış gibi kötüsünüz!
Sevinince kötüsünüz, korkunca kötüsünüz, korkunçça ve korkakça kötüsünüz!
Bu topraklardan hiç Turgut Uyar geçmemiş gibi kötüsünüz! En çok da bunun için tarih sizi affetmeyecek!"
-
...
'Kûfe'de babamın alnını yaran kılıç benim de başımdaydı. Kardeşim Hasan'ı şehit eden zehir hâlâ boğazımı yakar. Gözlerimde diken, dilimde kemik olduğu hâlde bugüne kadar sabrettim. Ama Dedemin sünnetinin ayaklar altına alınmasına ortak olmayacağım. Resûlullah; 'İçinizden en hayırlısı kim ise onu seçin' demişti. 'Kılıcı hatip edinenlere biât edin' demedi.
Ahmet Turgut-Aşkın Şehidi
-
...
Çölde savrulmak için rüzgâr uman kum gibiyim.
Her seher sönmek için Şems gözeten mum gibiyim.
Savrulursam, ya sönersem bana hiç ağlamayın;
Çünkü ben hâl-i hayatta daha ‘merhûm’ gibiyim.-Uluğ Kızılkeçili
-
Düşünsene; kanatların kırılmış ama hâlâ gökyüzüne meftûnsun.....
-
-
İyi ki iyiler var...
-
YALNIZ BİR OPERA
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim.
sildim, bozdum, yeniledim,
kibirle en guzeli bu dedim,
ama en sonunda her seyi temize cekip yanında bittim..
...
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu.
ve elbet üzerinde durulmuyordu.
sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
biraz daha fazla sevdiğim,
biraz daha önem verdiğim.
oysa ben seni herkesten fazla, herkesten tutkulu sevmistim...
...
başlangıçta dogruydu belki.
sıradan bir serüven,
rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
gün günden hayatıma yayılan,
varlığımı ele geçiren,
büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
ve hala bilmiyordun sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim
anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
bütün kazananlar gibi
terk ettin
hem bırakmak istedin izini bir murekkep balıgı gibi
hem de donmenin yakısmayacagı butun yolcular gibi
arkana bakmadan gittin..
bakakaldım bindigin taksinin ardından
ne bir selam ne bir veda
tekrar gorusecekmis gibi oylesine
hicbir sey degismeyecekmis gibi sıradan
umursanmaz herhangi bir sekilde
...
yaz başıydı gittiğinde,
ardından,
senin için üç lirik parça yazmaya karar vermistim.
kimsesiz bir yazdı.
yoktun.
kimsesizdim.
çıkılmış bir yolun ilk durağında
bir mevsim
bekledim durdum.
çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
her yere seni yazdım
gonderilmemis sahibini arayan mektuplar biriktirdim
herkese seni anlattım
ictim, agladım
...
bu epik olumume ragmen
sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki küskün kedere,
gür kirpiklerinin altından kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sozcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yaz başıydı gittiğinde.
sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti haziran.
haziran'da olmek zor diyenlere inat
haziran'da da olunurmus, anladım
...
seni bir şiire düşündükçe
kanat gibi, tüy gibi,
dokunmak gibi uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
her yerden sen fıskırıyordu
her mektuba sinirle oturup askla muhurluyordum
senden nefret ettigim kadar seni seviyordum
birini nefret ettigin kadar cok sevmek?
ne garip sey...
...
yaz başıydı gittiğinde.
bir aşkın ilk günleriydi daha.
aşk mıydı, değil miydi?
bunu o günler kim bilebilirdi?
"eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen"
notunu buldum kapımda.
altına saat:13.00 diye yazmıştın,
ve 13.07'ydi onu bulduğumda.daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
takvim tutmazlığını
aramızda bir düşman gibi duran
zaman'ı
daha o gün anlamalıydım
benim sana erken
senin bana geç kaldığınıgittin.
koca bir yaz girdi aramıza.
yaz ve getirdikleri.
döndüğünde eksik,
noksan bir şeyler başlamıştı.
sanki yaz, birbirimizi
görmediğimiz o üç ay,
alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan,
olmamıştı, eksik kalmıştı.
esasen yalan soyluyorum
aylar sonra birbirimizi buldugumuzda ve ben sana gecen gun seni anımsadım dedigimde
"o kadar az anımsamıyorsundur beni" sorunun arkasını, sozlerinin altyazısını
anlamamıs olmayı isterdim
belki o zaman severek ayrılanlardan oldugumuzu
bu kadar iyi bilmezdim
...
kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
adımlarımız tutuk,
yüreğimiz çekingen,
körler gibi tutunuyor,
dilsizler gibi bakışıyorduk.
sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
zamanla
gözlerimiz açıldı,
dilimiz çözüldü
güvenle ilerledik birbirimize.
gittin.
şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
biliyorum
ne sen dönebilirsin artık,
ne de ben kapıyı açabilirim sana.şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra
batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim...
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
...
şimdi biz neyiz biliyor musun?
yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
umut
ve korkunun
hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını
bilmeyen
çocuklar gibi
ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz
...
kış başlıyor sevgilim
kar da başladı
oysa hoşnutsuzluğumun kışı bu
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine!
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
...
kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
yazıya oturup
sonu gelmeyen cümleler kurmak,
camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar,
eşyalar gözünüzün önünde durur
birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
cağrışımlarla ödeşemezsiniz
bana her sey seni hatırlatıyor..
ask bu muymus, sevda bu muymus..
ah bu sarkıların da gozu kor olsun..
...
dışarda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
bir ayrılığın ilk günleridir daha
her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
...
gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saat tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
...
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak,
eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda
kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden
yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente,
bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına, bir opucuge
başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye,
ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi
tutunmaya calısıyoruz..
tutunmak zorundayız..
oysa ben bu sensiz sefaleti ve acıyı yasamaya sana halatlarla baglanmayı
gururumu hice sayıp
ayaklarına kapanıp "gitme..." diye yalvarmayı tercih ederdim
insan ne garip mahlukat
utanılacak seyler yapıyor
utanılacak seyler yapmak istiyor
...
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
...
denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar
...
bana zamandan söz ediyorlar
gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından,
ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili
bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten,
bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onlar da bilirler.
ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandirmak,
ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
kolay değildir
bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
zaman alır.
zaman,
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet,
yaralar kabuk bağlar,
sızılar diner, acılar dibe çöker.
hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
hayatta bosluk dolduranlardan degil bosluk yaratanlardan olmalı demis sair..
o sairi neden bu kadar benimsemistin sevgili?
...
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper...
dilerim geri teper...
yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.
...
her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...
...
bir düşün
emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
bizim boyle bir dunyamız vardı oysa
dunde, bundan oncede...
...
bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
solgun yollardan geçtim.
bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyen
yaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsünden
oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyaya
yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları,
sarhoşların ve sucluların unuttuklarını hatırlamaktan
uzun uzak yolları tarif etmekten
haydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
duyarlığın gece mekteplerinden geldim
bütünlemeli çocuklarla geçti
gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
içdökmelerin vaktinden geldim.
...
bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibi
sayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığım
kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
ilerledikçe...kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
aşk ve acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden.
karardı dizeler.
ask...bitti. soldu siir.
büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
yalan soyluyorum
bitmiyorsun
silip silip yeniden yazıyorum
bitmiyorsun
bitmeyeceksin
...
daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
aşk yalnız bir operadır, biliyordum: operada bir gece
uyudum, hiç uyanmadım.
mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarak
yani coğalarak
tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardan
geçerek geldim. terli ve kirliydim.
sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.
buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
panayır yerleri...panayır yerleri...
ölü kelebekler...ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
adım onların adının yanına yazılmasın diye
acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
...
ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
bize zarlar hep hileli
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı
...
şimdi her şey dolu dizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
...
dönüp ardıma bakıyorum
yoksun sen
ey sanat! her şeyi hayata dönüştüren.. Murathan MUNGAN -
Ruhunda bu denli güzelliği barındırmayı, istiridye kabuklarında saklanan incilerden mi öğrendin?
-
"Sen kim oluyorsun da benim yaşadığım hayatı yargılıyorsun!!
Ben Mükemmel değilim ve olmak zorunda da değilim !!
Parmağın ile beni işaret etmeden önce,ellerinin temiz olduğundan emin ol."Demis Bob Marley
Bu hayat senin.
Istedigin gibi yasa.Icinden geldigi sekilde davran.
Birilerine iyi gorunebilmek icin dusuncelerinden durusundan taviz verme.Birilerine yaklasmak icin kendinden uzaklasma.
Dinle kalbini, yaniltmaz seni, hem yaniltsa da bu senin kararin olacak baskasinin degil.Dogrularinin pesinden git.
Yoluna tas koymaya calisanlar olacaktir al o taslari kendine yol yap kopru yap,ilerle.
Uzemesin kimse seni.Inadina gul.Ama aglamak istediginde agla, saklama duygularini diledigince yasa.
Haykirmak istiyosan haykir, bagirarak sarki soylemek istiyosan soyle.Dolu dolu yasa.
Kim yargilayabilir seni, sana sunulan bu hayati istedigin gibi yasadigin icin?
Duyma.Kapat kulaklarini.Duydugun sey sadece ic sesin olsun.
Kos diledigince kimse nereye gittigini bilmesin.. -
Can verme sakın aşka aşk afeti candır
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandırSakın isteme sevdayı gam aşkta her an
Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandırHer ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandırYahşi görünür yüzleri güzellerin emma
Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandırAşk içre azap olduğu bilirem kim
Her kimseki aşıktır işi ahü figandırYadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandırGel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.Sen ne güzel bir insanmışsın "Fuzulî"
Sesli dinlemek isteyen olursa
-
11 Temmuz 1995!
SREBRENİSTA KATLİAMI'nı unutma!
BOSNA'yı unutma!
Mavi Kelebekleri unutma! -
@1903bjk Hikayesi az bilinen bir parça paylaşayım ben de. Aslında bizim neslin gençlik günlerine bir 'aşk şarkısı' olarak hitap etmiş ama aslında Srebrenitsa'da katledilenlere ithaf edilmiş bir parçadır.
https://www.youtube.com/watch?v=nI6y6BKUqCQ
Milosevicin bileğinden tutup o masaya oturtan Bilge Kral'a selam olsun.
-
Rastgele yürürken birden aklına geleyim. Sızlasın için. Boğazın düğüm düğüm olsun. Ama ağlama,ağlayamayacak kadar yansın için.. Çoook amin:pray_tone2:
-
@paretowilfredo
Bilmiyodum hocam sağolun vesile oldunuz hikayesine baktim.Ümit Sayın katliamda kafasindan vurulan 4 yasindaki kucuk bi kiz icin yazmis.Sozleri icimi acitti.Selam olsun hocam:
"Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına."
Diyen Aliya İzzetbegoviçe. -
Bir ses mesafesi aramızdaki; bir sis, yüzünü perdeleyen. Aynı şiirde sabahladığımız günler var, eminim; uyur uyanık gördüğümüz düşler, geceden gökyüzüne uzanan gülüşler... Avucunda papatyalar olmasa da parmak uçlarındaki tütün kokusuna hasretim. Bilsen sana dizildiğini cümlelerin, yine gelmezsin sokağıma bilirim.
-
"Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemIi kurmuşsan o kadar çoksun demektir ve görkemIi yaşamın da o denIi büyüktür."
'K. Marx'
"Az şeye sahip olanın köleliği de az olur.
Yaşasın asil yoksulluğum."
'F. Nirtzsche' -
Belki hiçbir şey yolunda gitmedi. Ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi.:muscle_tone2:
-
...
Gel/sen...
-El Clasico izleriz; ben Barça derim, sen hâlâ Madrid diye diretirsin olmaz mı?-
Şiirler aydınlatır gecemizi,
Çayımızı yudumlarken, yıldızlar gelir oturur bahçemize.Radyoda eski bir şarkı,
Güz kuşları
Ve ellerin
Ne güzel yuva olur kimsesizliğime.-Dipnot: Sıcaklar, içimizi ısıtan şiirlere baskın geldi sanırım. Başlık, onca kalabalığa rağmen terk edilmiş bir şehir gibi
-
Eğri çizgiler dalgın
İki kaşım üzerinde
İki kaşım üzerinde bir ağrı
Gözlerim yanıyor günlerdir
Gözlerimde bir yangın.Bir yanım gündelik şeyler
Evdir ekmektir
Yaşadığım kaskatı;
Bir yanım olmadık türküler söyler
Yoldur özlemdir
Benim en güzel düşlerim
İçimde kaldı.Bir yerlerim eksiliyor günlerdir
Bir yerlerim eriyor
Günlerdir başımda bir esrik bulut
Ben süt mavilerde umarken günü
Aykırı sularda akşam oluyor.Şükrü Erbaş